"Ne oldu ona?"
Aida endişeyle konuştu. Milius bir anda uykuya dalınca Aida istemsizce endişeli bir şekilde konuşmuştu. Sophia ise gülüp başını iki yana salladı.
"Buraya gelene kadar bir kaç kere daha uykuya daldı. 10 dakika sonra uyanır."
Milius buraya gelmeden önce zaten bir kaç kere uykuya dalmıştı. Büyük ihtimalle buraya gelip bir şeyler anlattıktan sonra tamamen iyileşene kadar uyumak isteyecekti.
Aida ve Ian şüpheyle Raim'e baktı.
" Peki neden sana vurdu? "
Kafasının yerinde olmadığı hakkında bir şey söyleyemezdiniz. Milius'un genel tavrı zaten bu şekildeydi. Yani onun kendinde olup olmadığını anlamak imkansızdı.
Raim'in yüzü kızardı. Tabii ki Milius'un neden ona vurduğunu tahmin edebiliyordu. Bu yüzden kimseye İrene hakkında hiçbir şey söylememişti. İçten içe bir zamanlar ondan kaçamayacağını bildiği için onun yanındaydı. Fakat zamanla onun içinde şefkati görmüş ve değişmişti. Raim... Kendisinin ne kadar acınası olduğunu biliyordu.
"Aslında.... O Hükümdarlardan biriyle yakın ilişkim var. Bu duruma düşmesi benim suçum olabilir."
Her şeye rağmen Raim gerçeği söyleyemedi. Bu zordu. Milius uyanmadan gerçeği söylemek istemedi. Milius uyanmadan ve İrene'ye ne olduğunu öğrenmeden gerçeği söylemek istemedi.
Aida ve diğerleri de şüpheli olsa da bir şey söylemediler.
Bir kaç dakika sonra Raim ortamdaki gerginliğe dayanamadı ve arkasına döndü. Diğerlerinin kafa karışıklılığından yararlanıp buradan gitse iyi olacaktı. Milius uyanmadan buradan gidecekti. Evet! En doğrusu buydu.
"Nereye gidiyorsun Raim? Bütün bunların suçlusuyken hemde."
O an Milius'un sakin ve uykulu sesi duyuldu. Raim'in dönük sırtı bu sözlerle soğuk terler dökmüştü ve Aida ile diğerleri kaşlarını çatmıştı. Bu olayda onlar sadece gereksiz yüz ifadelerini sergileyeceklerdi.
"Gökyüzü Hükümdarını ustan olarak kabul ettin. Nasıl bu kadar aptal olabilirsin? Kesinlikle ölecektin öyle ya da böyle. Ya ustanın ellerinde ya da bu sefer olduğu gibi diğer Hükümdarlar tarafından."
Raim titredi. Aida ve Diğerleri de sonunda bazı şeyleri anlamaya başlamıştı. Neden Raim'in durmadan onlardan kaçtığı da belli oluyordu.
" Ama ölmedim değil mi? "
" Çünkü ben oradaydım. Ben olmasaydım herhangi bir parçanı bile bulamazlardı. Ayaklarımı öpmen gerekirken karşı koymaya çalışma. "
Aida ve diğerleri gözlerini devirdi.
Milius yavaş yavaş başını çevirdi ve umursamazca neler olduğunu anlattı. Aydınlığın gücünün olduğu kısımları ise hiç bahsetmedi. İrene'nin gücünden nasıl kurtulduğunu söylemedi. Hükümdarların savaştığını söyledi fakat bu savaşın ne kadar farklı olduğunu söylemedi. Ne bu savaşın heyecanından ne de yıldızları andıran o parlamaları anlattı.
Sonlara doğru Raim'in yüzü değişmeye başladı. Aynı şekilde Aida ve diğerlerinin de. Kimse Milius'un neden Raim'i kurtardığını anlamadı. Nasıl İrene'nin sözlerinden kurulduğundan anlamadı. Bir çok açık olsa da Milius'un Raim'i alıp kaçması ve Vajran'ın Milius'un kanatlarını mühürlemesi daha merak edildiğinden bunlar tamamen unutuldu.
En sonunda Raim dayanmadı. Milius'un sözlerinin nereye doğru gittiğini biliyordu. Aptal değildi. Milius'un ona alttan yaptığı göndermeleri hissedebiliyordu. Sormak zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ
FantasyBir Efsanenin Doğuşu 7 BÜYÜK GÜÇ serisinin ilk kitabı KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ sizi bekliyor. ~~~~~~~~~~ İnsanlar gariptir. Onlar hiçbir zaman hayatlarından memnun olmadı. Kitaplarda, masallarda ve hikayelerde anlatılan kahramanl...