Bölüm 136: Baba Ve Oğlun Kavuşması

604 97 8
                                    

İmparatorluk Şehri neredeyse Kıtanın Batı bölgesinde ki en büyük şehirdi. Bu şehirin bu zamana kadar hiç görülmemiş surları vardı. O surlar birer Efsaneydi. O surlara çıkmak için bir çok güçlü savaşçı bu şehire doğru yola çıkardı. Ve bir çoğu da bu surlara tırmanamadan gökyüzünden düşerdi. Çünkü bir noktadan sonra atmosferin basıncı, şiddetli rüzgarlar, yer çekimi gibi şeyler devreye giriyordu ve senin hata yapmana sebep oluyordu.

Milius İmparatorluk Şehrinin devasa yapısını biliyordu. Bu hızlı araçla bile onlar 1 saattir İmparatorluk Şehrindeydi. İmparatorluk Şehrinin bir ucunda bir şehir diğer ucunda başka bir şehir bile varolabilirdi. Şehir işte bu kadar büyüktü.

Hatta belki 4 yöne 4 şehir sığdırılabilirdi.

"Geldik efendim. İmparatorluk Sarayı tam karşımızda."

Bu ses duyulduğunda aracın içindeki 3 genç birbirlerine baktılar. Luis zaten durmadan çevresine bakıp durmuştu. İlk kez İmparatorluk şehire gelmişti ve böyle hızlı bir araçla bile onların İmparatorluk sarayına gelmesi 1 saat sürmüştü. Luis etraftaki yapıları izleyebilecek bir göze sahip olduğu için bu 1 saatte çok fazla şey görmüştü.

"Bugün babamı göreceğim."

Luis için bugün çok heyecanlı geçecekti.

3 Lonca Ustası arabadan indi. Milius her zamanki soğuk bakışları ile kilometrelerce ileriye uzanan saraya baktı. Aida bu sarayı her gördüğünde etkilendiğini hissediyordu. Böyle devasa bir yapı ve Kutsal bir mekan. Şimdi onu etkileyen bir baskı hissetmese de eskiden bu merdivenlerde güçlü bir baskı olduğunu hatırlıyordu. Bu saray Kutsal bir yerdi. Burası Aris İmparatorluk Sarayıydı!

"Demek ailem burada yaşıyor."

"Aslında sadece ailen değil. Bir çok İmparatorluk Memuru ve ailesi de burada kalıyor. Böyle devasa bir saray bir ailenin kalması için biraz fazla büyük öyle değil mi?"

Evet, sarayın alt kısımlarında İmparatorluğun özel memurları ve yüksek rütbeli insanların odası vardı. Bazı büyük Klanların liderlerinin günlük için kaldığı odalar ve beklenmedik misafirler için yüzlerce misafir odası. Ve hizmetçilerin bölgeleri. Eğer bu sarayda sadece İmparatorluk Ailesi kalsaydı Elizabeth gibi küçük bir çocuk kolaylıkla kaybolabilirdi.

Hatta onu geç Milius gibi saraya ilk kez gelenler bile kısa süre de kaybolur, ve bir daha bulunamayabilirdi. Milius duvarları yıkarak kurtulamazdı. Bu duvarlar çok özel bir maddeden yapılmıştı. Özel birisi tarafından....

"Gidiyor muyuz?"

Luis'in ne kadar heyecanlı olduğu açıktı. Milius ve Aida onu beklemenin gereksiz olduğuna karar verip saraya doğru yürümeye başladılar.

"Beni ne kadar çabuk unutmuşsun Peter. Ben bu kadar kolay unutulacak kadın mıydım?"

Şehvetli bir ses Milius'a seslendiğinde Luis'in organları şaha kalktı. Heyecanlandı ve önündeki kadına şaşkınlıkla baktı. Hayatı boyunca böyle güzel bir kadın görmemişti.

17 ya da 18 gösteriyordu. Narin pembemsi dudaklara ve şirin bir burna sahipti. Kulakları küçüktü. Başı da. Boyu da çok uzun değildi. Siyah saçları boynundan aşağı doğru uzanırken onun eşsiz gözleri siyahlığın içinde kimsenin anlayamayacağı İlizyonlara sahipti.

Aida Luis'in düşündüklerini bilse alınırdı. Çünkü o da en az bu kadın kadar güzel olduğunu düşünüyordu.

Fakat Aida bu kadından daha güzel değildi. Sadece ondan daha ateşliydi ve bu da onun yeteneğinden dolayıydı. Sophia gibi doğuştan böyle bir güzellikle doğmamıştı.

7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin