Bölüm 172: Alevlerin Efendisinin Hikayesi

471 61 15
                                    

Uzun, kurak toprakların boylu boyunca uzadığı bir alan vardı. Bu alanda bir çok parçalanmış kaya ve etrafta savrulan ufak bir toz kasırgası da vardı. Ve bütün bunların içinde ise 6 kişi yerde yatıyordu.

Bu kişilerin kim olduğunu açıklamaya gerek yoktu. Hepsi ağır yaralarla iyileşmeyi bekleyen acınası insanlar gibi görünüyordu.

Aida yerde derin derin nefes alıyordu. Şu durumda en iyi durumda olan pek ala oydu. Ve diğerlerine yardım etmesi gerekiyordu. Dövüşürken Gambit onun boynunu sıkmaya başladığında kanı donmuştu. Bu yüzden kendini hayatta tutmak için kanını ısıtmaya başlamıştı. Elleriyle yerden destek almayı bırakabilecek hale geldikten sonra kalkıp diğerlerini de kurtaracaktı. Özellikle Ian'ı ve Luis'i.

Çünkü bu ikili kendilerini iyileştirebilecek bir güce sahip olmadan ölümcül yaralar almışlardı. Şu an bile ölmeleri an meselesiydi. Yeterince hızlı olmalıydı.

"Lanet olsun.... Şu adam...!!"

Aida nazik, yumuşak dudaklarını açmış ve kendi kendine söylenivermişti. Ağzından çıkan ses ise soğuk ve boğazının bir kısmını kaplamış donmuş kandan dolayı boğuk çıkmıştı. Acıdan dolayı kızıl gözlerinden göz yaşı kendi kendine akıyordu. Ve bu onu, ayağına diken batmış narin eşsiz bir prensesmiş gibi gösteriyordu.

O an o uzun kirpikler havaya kalktı ve ıslak yanaklara sahip kızıl saçlı kadın gözlerini ufka dikip ona doğru gelen inanılmaz hızdaki o renksiz dalgayı gördü.

"Bu da ne böyle?"

Bir fısıltı misali çıkan bu ses, derinliklerinde bilinmeyene karşı bir korku besliyordu.

Ve Aida'nın hareket edemediği o saniyelerde bu renksiz dalga, bilincine sahip olan tek Lonca Ustasına çarptı ve onu 2 metre geriye götürüp bir takla açmasına sebep oldu.

Dalganın etkisi kızıl saçlı kadından sonra devam etti. Fakat bizim hikayemiz için bu dalganın nereye kadar devam ettiği önemli değildi.

Önemli olan...

"Bu..."

Az önce acı çeken bu kadının şimdiki rahatlığıydı.

Aida boğazının bir kısmını kaplayan donmuş kanın erimesini hissedince ne diyeceğini bilemedi. Evet, bu enerji bedeninde de bir çok şeyi karıştırmıştı fakat açıkça bu dalga çok uzaklardan geliyordu. Aida da bu şeyin onu fazla etkilemeyeceğini düşündüğünden boğazına yönelttiği ejderha nefesini kısıtlamamıştı. Fakat beklemediği şey bu dalganın donmuş kanda bir kırık oluşturmuş olması ve ejderha nefesiyle beraber de tamamen yok olmasıydı. Aida, bu dalga nereden geliyorsa çok büyük bir şeylere sebep olduğunu anlamıştı.

Fakat dikkatini buna veremeyecek kadar telaşlı ve önemli bir konumdaydı.

Aida bir süre bedeni kendine gelsin diye beklemeye karar verdi fakat o sırada garip bir şeye de tanıklık ediyordu.

Uzakta, ondan kilometrelerce uzakta ve Aida için bile görmesi zor bir mesafenin ardında ufak noktalar beliriyordu. Aida onların ne olduğunu anlamıyordu. Ufak kahverengi noktalar gibi görünüyorlardı fakat savaş alanına çok yakınlardı da. Eğer bu kadar uzaktan görülebilecek kadar çok olmasalardı Aida onların bir savaş tekniği olduğunu düşünür ve görmezden gelirdi.

Fakat anlaşılan bu bir savaş tekniğinden çok daha farklı bir şeydi.

Aida onlara dikkat kesilmeyi bıraktı. Bacaklarını yavaş ve nazik bir şekilde kendine çekti ve meditasyona başladı. 10 dakika sonra ayağa kalktı ve Ian ile Luis'in olduğu noktaya baktı.

7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin