Nedenini artık anlıyor musunuz? O galaksilerin ötesindeki en güçlü insanların olduğu yerde bile, Tao'nun en kuvvetli olduğu bölgelerden biri olmasına rağmen antik evrenlerde bile neden yin-yang'ın efendisi olmanın bu kadar zor olduğunu. Çünkü kimse bu fedakarlığı almak istemedi.
Cevabı bulan başka varlıklar yok muydu? Hayır, bir çok kişi bunu fark etti fakat çok azı daha ilerisine gidebilecek kadar umursamazdı. Çok azı daha ilerisini görmek isteyecek kadar cesurdu.
Ve cesur olsalar bile başaramayanlar oldu. Ölenler çoktu. Bu yola adım atmak isteyen lordlar ihtimalin düşük olduğunu biliyordu. İfade edilemeyecek kadar düşük. Sayılamayacak kadar azlardı.
Yurih gibi insanlar için Milius gibi eşsiz biri bu yüzden o kadar değerliydi. Bu yüzden onu avlamak istediler. Bu yüzden ondaki karanlığı ve ışığı almak istediler.
Artık geri gelseler bile o ışığı alabilmek için bir buz dağını aşmaları gerektiğini bilmeleri gerekiyordu.
Milius o altın parıltısını elde etmişti. Milyonlarca dahinin yapamadığını yapabilmişti. Daha ilerisini görebilmişti fakat bu çok kısa bir süre içindi. Bu gözlerle geleceği çok kısa bir süre görebilmişti.
Ve şimdi imparatorluk sarayının kilometrelerce altında devasa bir odanın içinde buz dağının içerisinde bağdaj kurup oturmuş olan o kişi, bu imparatorluğun prensi ve etrafında dönerken donmuş olan o iki eşsiz kılıcın sahibi Milius idi. Gerçek Yin-Yang'ın Efendisi.
Büyük kapıların önünde bir genç vardı. Kahverengi gözleriyle bu buz dağına bakarken Daniel'in ne düşündüğünü kimse bilemezdi. Kapının ardına geçti. Ve hüzün dolu bakışlarla kapının kapılarını yavaşça kapatmaya başladı.
"Elveda, eski dostum. İyi uykular."
TOOOKK...!!!
Dev, ağır kapı kapandı. Fakat Daniel unutmuştu. Bu karanlığın içinde buzul mavi dağın içinde donmuş olan genci unutmuştu. Ya da unutmuş muydu? Hala hatırlamıyor muydu? Milius'un karanlıktan ne kadar korktuğunu.
Neden onu bu soğuk ve karanlık yerde acı içinde bırakmıştı. Neden onu ağlamayı bile başaramayacağı bu mezarlığa atmıştı. O ölmüş müydü? O gerçekten ölmüş müydü?
Belki, belki de değil. Belki öldüğünü kabul etmek gerekiyordu. Fakat buzdağından bir toz tanesi gibi yayılan sis bunu reddediyordu. Sis şeklinde yayılan acı, ölümü reddediyordu.
***
"İmparator Aries ve Ata İmparator öldü!!!"
Saraydan verilen bu haber bütün batı diyarını titretti. Merkez bölgede ise büyük bir kargaşa çıkarttı. Batı diyarını pek etkilemedi fakat oradan da cenazeye gelenler vardı.
İmparatorluk mezarlığında büyük bir toplanış vardı. Çocuk yaştaki dahi temsilcilerden en yaşlı imparatorlara kadar sayısız kişi vardı bu cenazede. Mezarın en önünde yeni imparator vardı. Jasper elinde kristalden bir mızrak ile babasının mezarının önünde duruyordu. Sol yanında prenses Silica ağlıyordu. Babasının mezarında ağlamaktan gözleri şiş şiş olmuştu. Bu kadar ağlamasına rağmen babasının ölümünün onunla olan ilişkisini bilmiyordu. Kimse bilmiyordu.
Sağ yanında ise prens Tiran vardı. Görünen bedenindeki yaralar, sadece başındaki sargı ile sınırlıydı fakat ölü gibi yorgun olduğu yüzünün beyazlığından belli oluyordu. Yine de onun bir sahte hükümdar olması ortamda bulunan hükümdar imparatorlar tarafından fark edilmişti. Ne kadar o çok yorgun olsa da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ
FantasyBir Efsanenin Doğuşu 7 BÜYÜK GÜÇ serisinin ilk kitabı KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ sizi bekliyor. ~~~~~~~~~~ İnsanlar gariptir. Onlar hiçbir zaman hayatlarından memnun olmadı. Kitaplarda, masallarda ve hikayelerde anlatılan kahramanl...