"AAAAAAAHHH!!! YARDIM EDİN!!!"
"Merhamet et... Yalvarırım!"
"YAPMA!!! YAPMAA!!!"
"Kolumu ısırmayı bırak piç!!!"
Ardı ardına çığlıklar ve küfürler Moren Şehrinin üzerinde canlanıyordu. Birbiri ardına kurtadamlar Avcıları öldürüyordu. Bazen bedenlerinden Evre atladıklarını belirten çatırdama sesi geliyordu. Avcıların avlarını öldürünce güçlenmesi gibi avlananlarda avcılarını öldürünce güçleniyordu.
O sırada gökyüzünde bembeyaz kanatlara sahip beyaz saçlı bir genç sanki bu katliamdan hiçbir haberi yokmuşçasına uçuyordu. Hatta bazen esniyor ve aşağıdan gelen çığlıkları görmezden geliyordu. Fakat bütün görünüşün aksine bu katliamın sorumlusu oydu.
"Gerçekten acıkmışım. Açlıktan ölme gibi bir sorunum yok aslında......... Ama....... yine de yiyeceğim."
Milius doğruca gökyüzünde uçtu ve evinin bahçesine indi. Kanatlarını kapattı ve umursamaz bir tavırla evden içeri girdi.
"AAAAAHH!!! BACAĞIIIIMMM!!! BACAĞIMI YEDİ!!!"
Milius son çığlığı da duyarken evin kapısını kapatması ile daha fazla ses duyulmadı.
Milius algısını yaydı ve annesinin odasında olduğunu gördü. Saat çok geçti ve annesi çoktan uyumaya başlamıştı. Julian ise evde değildi. Açıkçası Milius da onun için fazla endişelenmiyordu. Bir Hükümdarı öldürecek bir şeye karşı Milius zaten endişelense bile bir şey yapamazdı.
Milius mutfağa geçti ve hızla kendine bir şeyler hazırlamaya başladı. Kısa zamanda bir tost hazırlamıştı. Tosttan yayılan nefis koku Milius'un salyalarının akmasını sağlamıştı.
ŞLAAPSS!
O an cama kanlı bir el yapıştı. Kol omuz tarafından koparılmıştı fakat hala canlıymış gibi hareket edebiliyordu. Bütün camı kanla boyarken o kadar iğrenç bir sahneydi ki dışarıdan çıkan çığlık sesleri ile beraber bu bir Katliamı bile aşıyordu.
Milius ise onlardan daha beterdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi sıradan bir gecede yatmadan önce bir şeyler yemeye çıkmış gibiydi.
Milius hazırladığı Tost ile beraber oturma odasına yerleşti ve uzanarak tostunu yemeye başladı. Bu tost aslında onun yapabileceği bir şey değildi. Aida İmparatorluk Şehrinden bir makina getirmişti bu sayede bu yiyeceği yapabilmişti.
"Milius sence fazla ileri gitmiyor musun?"
Milius bir anda duyduğu sesle başını çevirdi ve kapının önünde duran gri saçlı genci gördü. Gri saç gri göz bedeninden yayılan aura ile de beraber Milius onun Rüzgar Özniteliğine sahip biri olduğunu anlayabiliyordu.
Ama bu kişi Gökyüzünün Efendisi değildi. Bu adamın aurasında baskın olan Rüzgar değildi. O bir Avcıydı.
"Seni tanımıyorum. Neden buraya geldin? Dışarıda ki katliamdan sağ çıkmayı başardığına göre güçlü olmalısın?"
Bai Milius'un mutfağındaki kanlı cama baktı. Yüzünde çok kısa bir anlığına garip bir ifade oluştu. Milius'un aksine 3. Nesil ne kadar güçlü olursa olsun onlar hala 15 yaşındaydı. Eğer Milius Karanlığın Efendisi olmasaydı. O da Bundan iğrenirdi.
" Ben Bai. Gerçekten dışarıda bir katliam olduğunun farkında olmana şaşırdım. Hiç de belli etmiyorsun."dedi Bai. Milius ise hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yemeye devam etti fakat iki kılıcı çoktan belinde ulaşabileceği noktalardaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ
FantasíaBir Efsanenin Doğuşu 7 BÜYÜK GÜÇ serisinin ilk kitabı KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ sizi bekliyor. ~~~~~~~~~~ İnsanlar gariptir. Onlar hiçbir zaman hayatlarından memnun olmadı. Kitaplarda, masallarda ve hikayelerde anlatılan kahramanl...