Bölüm 174: Yeryüzünün Efendisinin Hikayesi

384 57 8
                                    

Sadece karanlık vardı. Uçsuz bucaksız karanlık. Başka bir şey görünmüyordu. Çünkü görünecek bir şey yoktu.

Işık yoktu. Umut yoktu. Yaşam yoktu.

Acı vardı. Çaresizlik vardı. Ölüm vardı.

İyiliğin olmadığı ve geride sadece karanlığın kaldığı bir yerdi burası.

Gözbebeği hızlı hızlı dönüyordu. Bir çok noktaya bakmaya çalışıyordu. En ufak ışık noktasını bulabilmek için çırpınıyor gibi görünüyordu.

Sonrasında kapaklar açıldı. Bir ışık süzmesi usul usul üzerine doğru indi. Gözbebeğinin titreyişi görülebiliyordu. Ama bu heyecandan mı, yoksa panikten mi kimse bilmiyordu.

Fakat kapaklar fazla açılamadı. Çünkü bir yağmur damlası o küçük kapaktan girmiş ve gözü iyice yıkamıştı.

Kapaklar kapandı. Ian çoktan ölümün nefesini üzerinde hissedebiliyordu. Çok yakında. Ruhunu teslim etmek zorunda kalacağını biliyordu.

"Onu ısır." diye bir ses duydu aniden. Biraz kalın erkeksi bir sesti bu. Emir verir gibi bir ses tonuyla konuşmuştu.
O konuşana kadar Ian burada birinin olduğunu bile fark etmemişti. Başı yerdeyken bile titreşimleri hissedemiyordu anlaşılan.

Seslendiği kişi de kölesi olmalıydı. Yani onunla o şekilde konuşmuştu. Çok sert bir şekilde emir vermişti. Bu tarzda bir emir sadece üstünlüğünü açıkça belli ettiğin birine karşı kullanılabilirdi.

Belki de bir askerdi ya da hizmetçiydi. Her şey olabilir.

"Isırmak mı?! Bu özel bir şey herkese yapamam bunu! Hem o senin düşmanının tarafında değil mi?! Neden ona yardım edelim?! Bırakalım ölsün!"dedi diğer ses. Daha çok bir kızın sesini andırıyordu. Hafif kalındı.  Ama çok az. Erkeğin söylediklerine gerçekten öfkelenmiş gibi görünüyordu. Ama Ian onun sesindeki zayıf tonuyu da fark etmişti. Seksi gibiydi de. Sadece konuşarak bile bir erkeğin kalbini yerinden sökebilirmiş gibiydi.

Ian onların kendisi hakkında konuştuğunu anlamıştı fakat onların kim olduğunu bilmiyordu. Ya da düşmanlarının kim olduğunu. Sadece bir an önce bu acının bitmesini ve huzura kavuşmayı istiyordu. Ne yaptıkları umurunda değildi.

"Zaten ölümün eşiğinde değil mi? Belki kurtulur belki kurtulmaz. Ama onunla karşılaşmamız gerçekten şans mı? Eğer şans değilse bir fırsat değil mi? Senin için bir fırsat. Eğer başarılı olursak sen ondan daha fazla şey kazanmış olursun. Eğer bu karşılaşma sadece şanssa ise o ölür. Sende biraz zaman kaybetmiş olursun. Bu durumda kararımız açık değil mi? "

Böyle söylese de Ian o halinde bile erkeğin kız olana baskı yaptığını anlayabiliyordu. Yani her türlü onu ısıracaklardı. Şu psikopatların kim olduğunu bilmiyordu fakat fantazilerini üzerinde deneyecek olmaları onu biraz rahatsız etmiyor değildi.

Ve evet, Ian hala o kadar dalgındı ki bunu bir fantaziden çok daha tehlikeli bir şey olduğunu anlamamıştı.

Bir süre sessizlik oldu. Ian karanlıktayken ve soğuk onu örterken gerçekten fazla beklemek istemiyordu. Ve eğer şu 'Isırık' onu öldürecekse bir an önce o ısırık tarafından vurulmaya razıydı.

"Durum buysa haklı olabilirsin. Ben-"

"Kapa çeneni de ısır beni seni...."

Ian'ın aniden ağzı açıldı ve ağzına geleni söyleyiverdi. Gerçekten soğuk havada ateşi çıkmıştı. Fakat sözlerini bitiremeden bayılmıştı. Kızın onun bir anda konuşmasına ne tepki verdiğini bilmiyordu fakat bayıldığı için de artık bu duruma karşı bir tahmin yürütemezdi. Yani zaten zayıf olan durumu daha da zayıf bir hale düşmüştü.

7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin