Peter, ayağa kalktığı anda vücudundan inanılmaz bir baskı yayılmaya başladı. Melek kanatları gibi görünen kanatları, mor gözleri ve gözlerine doğru düşen bembeyaz saçları onu cennetten düşmüş bir melek gibi gösteriyordu. Milius'un bakışları insanı inanılmaz bir baskı üzerinde bırakıyordu.
Bakışları istemsizce soğuk olsa da gözlerinden akan tek damla yaşı engelleyemezdi. Bu hayatta yanında olmak istediği tek kişiyi kaybetmişti.
O sırada biraz uzaklarında iki kişi savaşıyordu. Biri saçları omuzlarına kadar gelen yeşil gözlü bir erkekken diğeri saçları arkasından bağlı yanağından omzuna kadar inen bir yarayla ve siyah sakalıyla yaşlı biriydi.
Bu iki kişi Julian ile Marco idi.
Julian göz ucuyla Peter'ın olduğu yere bakarken gördüğü şeyle tamamen şoka uğradı. O gözler o saçlar ve kanatları......
Peter'ın sırtında devasa iki kanat vardı. Saçları beyazlamış. Gözleri ise morlaşmıştı.
En korkutucu olan ise aurasıydı. Karanlık bir aura olsa da içinde aydınlık da vardı. Bu zamana kadar görülmemiş bir şeydi. Aydınlık ve karanlığın birleşimi.
Yerde hareketsiz yatan Easterr'ı görünce acele etmesi gerektiğini anladı. Suikastçiye bakarken suikastçinin bakışlarını gördü.
Direkt olarak Peter'a bakıyordu. Şaşırmış görünüyordu.
" Böyle olmaması gerekiyordu." dedi Marco. Julian daha fazla dayanamayıp aurasını yaydı. Peter bunu hissedebilirdi fakat her yerden yeni yeni auralar yayılmaya başlamışken bunu kolay kolay fark edemezdi.
Yeni auralar yayılırken Julian'nın onlarla arasındaki en büyük farkı Julian'ın aurasını kullanmayı biliyor olmasıydı. Aurasını vücuduna sararken toprak kokusu her yeri kaplamıştı. Süikastçinin ani bir dikkat dağınıklığı gözünden kaçmamıştı.
"Altın Vücut!!!" Suikasçi yaptığı hatanın farkına varıp engellemeye çalışsa da yetişemedi.
Julian vücudu altın sarısı bir şekilde parlarken yumruğu suikastinin yüzüne değil de kalbine doğru gitmişti.
" Metalik Dönüşüm!!" yumruğunu ucundan keskin bir bıçak çıkarken Suikasçinin kalbini deldi. Suikastçi yıllardır suikastler yaptığından dikkati en üst seviyedeydi fakat bütün ömrü boyunca hiçbir zaman Milius gibi birini görmemişti. Karanlık aura yayan bir melek mi?
Julian hızla yumruğunu çekip Peter'ın yanına gitti. Peter'ın gözleri bu sefer soğukluktan ayrılmıştı. Ne kadar zor olsa da en azında şimdilik kendini kontrol altında tutabiliyordu. Tabii ki bunun en büyük sebebi bedeninde ki Aydınlık auraydı. Milius Daniel'i kollarına almıştı.
Daniel'in pençeleri çıkmıştı. Tüyleri de tamamlanması az kalmışken aynı bir kurtadama benziyordu. Çığlık atamayacak hale gelmişti. Belki de bayılmıştı. Belki de daha kötüsü.
Julian'ın geldiğini gören Milius ona baktı ve hızlıca konuştu.
"Sen Easterr'ı götür ben Daniel'i getireceğim." dedi ve kanatlarını sonuna kadar açarken bacaklarını gerdi ve tüm gücüyle kendini ittiğinde tavanı delip dışarı çıktı.
Julian hızla Easterr'ın nabzını kontrol etti. Ama tek bir atış bile olmayan bu nabız Easterr'ın öldüğünü gözler önüne seriyordu. Julian hüzünle Easterr'a baktı. Birilerini kaybetmeyeli gerçekten uzun zaman olmuştu.
"Bu hissi asla unutamayacağım sanırım."
Peter'ın açtığı deliğe bakarken Easterr'ı kollarının arasına aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ
Viễn tưởngBir Efsanenin Doğuşu 7 BÜYÜK GÜÇ serisinin ilk kitabı KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ sizi bekliyor. ~~~~~~~~~~ İnsanlar gariptir. Onlar hiçbir zaman hayatlarından memnun olmadı. Kitaplarda, masallarda ve hikayelerde anlatılan kahramanl...