Hava karanlıktı ve gökyüzünde Dolunay vardı. Bu gece Minor Ay vardı. Bu yüzden Lonca özel olarak Yeryüzü Dağındaki Kurtadamları zapt etmek için toplanmıştı. Bu yüzden ne Kutsal dağ da ne de Kaos dağında hiçkimse yoktu.
İki dağın zirvesinde, ve o dağların arasında bir bahçe vardı. Evet buraya söylenebilecek en uygun terim bir bahçeydi. Bir kısmında ağaçlar vardı. Ağaçlar çok uzun değildi ve bir çoğunun boynu büküktü. Böyle yüksek bir noktada nasıl hala bir ağaç vardı anlamak zordu. Fakat bu ağaçların varlığını da zaten tek bir kişi bildiğinden sorgulayan yoktu.
O ağaçların dışında bu bahçe de büyük bir göl vardı. Dış dünya da hissetmenin ciddi derecede zor olduğu Yuan enerjisi ile doluydu bu göl. Bu yüzden Gölün sahibi bu göle Yuan gölü adını vermişti. Yüzlerce metre uzunluğundaydı. En fazla Bin metre uzunluğa sahip bu dağ Zirvesinde bu göl çok büyük bir alan kaplıyordu.
Gölün ve ağaçların dışında ise yeşil çimenler vardı sadece. O çimenlere uzanıp gökteki yıldızları izleyebilirdiniz. Ya da orada oturup doğayı hissedebilir, Tao'nun özünü kavramaya çalışabilirdiniz.
Şimdi ise o çimlerin üzerinde beyaz saçlı bir genç oturmuştu ve meditasyon pozisyonunda durup derin derin nefes alıp veriyordu. Titriyordu ve tamamen sırılsıklam olmuştu. Gecenin bu soğuğunda bu kadar ıslak olmak çok acı verici olmalıydı. Bu gece Milius Karanlığın ve Aydınlığın Cübbelerinin Isı yalıtımı gibi özelliklere sahip olmadığını anlamıştı. Ve bu kadar üşüdükten sonra uzun zaman önce sorması gereken bir soruyu kendisine sormuştu.
"Neden hep bunları giyiyorum ki?!"
***
Şafak göründüğünde herkes çok yorgundu. Kurtadamları bu şekilde zapt etmek gerçekten çok zordu fakat zaman geçtikçe onların kendi üzerlerinde kontrollerinin arttığını da fark edebiliyorlardı. Bir yönden bakarsan Daniel çoktan Minor Ay da kendini kontrol edebilir hale gelmişti! Ve Orta Ay üzerinde çalışıyordu.
O sırada Aida yerde uzanmış kollarını gevşetiyor ve yaralarının kapanması için bir kan torbası içiyordu. Elindeki bir Avcının kanı olsa da o bunu sanki bir meyve suyuymuşçasına içiyordu ve bir yandan da yakınıyordu.
"Aaahh, Her zaman bu şekilde devam edemeyiz. Bir daha ki sefere bir şeyler düşünmemiz lazım. Her birini evlerine bağlamamızı sağlayacak bir şey harika olurdu. Başkente gittiğimde Nina'ya sormalıyım bunu. "
"Evleri mi?"
O sırada Aida arkasından bir ses duydu ve hızlıca başını çevirdi ve Milius'un cansız beyaz yüzünü gördü. Milius hala ıslaktı ve elinde siyah ve beyaz olmak iki kılıç kını tutuyordu. Omuzlarını kendine doğru çekmişti ve her zamanki görüntüsüne uyan tek şey o zifiri karanlık gözleriydi.
"Uyanmışsın. Ve görünüşe göre pek hoş bir gece geçirmiş gibi görünmüyorsun."
"Bir ateş yak. Ve bana neler olduğunu anlat. Ne zamandır uyuyorum?"
Aida güldü ve bir ateş yaktı. Milius titreye titreye onun yanına gelip otururken inanılmaz rahatlamış duruyordu. Aida daha fazla gülmek istedi fakat Nax'ın pençesi neredeyse onu ikiye ayırdığından kemikleri tam oturmamıştı ve her güldüğünde acı çekiyordu. Ne de olsa Nax, Daniel'den sonra Loncadaki en güçlü Kurtadamdı. Ve Aida onda garip bir şeyler hissetse de ne olduğuna tam olarak anlam veremiyordu.
"40 Gün oldu. Bazıları dağlara basit evler yapmaya başladı. Ondan bahsediyordum."
Aida elindeki kan torbasını yere bıraktı ve kızıl saçlarıyla oynamaya başlayıp bacaklarını kendine çekti. Düşünmeye başlamış gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 BÜYÜK GÜÇ : KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ
FantasíaBir Efsanenin Doğuşu 7 BÜYÜK GÜÇ serisinin ilk kitabı KARANLIĞIN YÜKSELİŞİ sizi bekliyor. ~~~~~~~~~~ İnsanlar gariptir. Onlar hiçbir zaman hayatlarından memnun olmadı. Kitaplarda, masallarda ve hikayelerde anlatılan kahramanl...