90. Bölüm •Final

1.5K 175 235
                                    

YAZARDAN NOT: Merhabalar Rakunlarım! Yeni bölümümüze, son bölümümüze hepiniz hoş geldiniz. Pek duygusallı vedalaşmamızı bölüm sonuna sakladım. O yüzden 3200 kelime civarında olan bu upuzuuun bölüm ile sizi baş başa bırakıyorum. 

Hepinizi çok çok pek çok seviyorum ama böyle çok. 

Oy ve yorumlarınızı son kez unutmayın '-' *göz yaşları içerisinde kaçan yazar emojisi*

Keyifli okumalar...



-Cenk-

Ben pıtır pıtır düşmeden Ateş'in hastanesine varmayı başarmıştık. Ancak hastaneye gelene kadar gücümün son damlalarını kullandığımdan hastaneye geldiğimizde Can'ın desteği olmadan adım atamayacak haldeydim.

Acile girdiğimizde benim üstümün başımın kan olduğunu gören doktorlardan biri, beni boş olan bir yatağa yönlendirdi. Bu arada doktor ve Can bir şeyler konuşsa da ben var olan bütün dikkatimi bayılmamaya verdiğimden ne konuştukları umurumda olan son şeydi.

Kendimi yatağa attıktan sonra kalbimin atışından başka bir şey duymaz olmuştum. 

Başım ağrıyarak uyandığımda kendimi zorlayarak da olsa gözlerimi açtım. Son olarak acildeki sedyede bayılmama rağmen şu an bir odadaydım, yani aradan kısa bir zaman geçmemişti. Koluma baktığımda çoktan sargı bezi ile kapandığını gördüm. Yani ne yapıldıysa çoktan yapılmıştı.

"Artık Devrim ile tamamen aynı olduğunu kanıtladın." 

Odanın sağından gelen sesle koluma bakmayı bırakıp sağıma döndüm. Can, pencerenin önünde kollarını kavuşturmuş bana bakıyordu.

"Ne kadar süredir baygınım?" dedim.

"Üç saati biraz geçti. Kasların da bıçak yüzünden hasar aldığından ameliyat ettiler." dedi Can.

Gülümseyerek

"Yine de hakkımı yiyemezsin, benim hasarım hayati değildi. Devrim'den çok daha iyiyim." dedim.

"Tabii, sana iki ünite kan verilmedi zaten. Hiç hayati riskin filan da asla yoktu." dedi Can gözlerini devirerek.

O arada kapı birden açılınca ikimiz de kapıya döndük.

"Naber kansız?" diyerek içeri girdi Deniz.

Gözlerimi kısıp Deniz'e ters bir bakış atsam da bunun onu pek de etkilemeyeceğini biliyordum. Devrim ile aramdaki fark burada ortaya çıkıyordu. Her nasılsa Devrim, benim asla olamayacağım kadar otoriterdi. Tabii bir kadın olduğundan da Deniz biraz daha resmi konuşuyordu ona karşı ama içimden bir ses tek nedenin bu olmadığını söylüyordu. 

Deniz'e ters ters bakmayı kesip hemen arkasından gelen Alpaslan'a baktım.

"Devrim'in durumu iyi değil mi?" diye sordum.

"Evet. Çok şükür bu kez geçen sefere göre çok daha iyi. Bıçak pek de büyük değilmiş ve hayati hiçbir organa gelmemiş. Tabii motor kaldırmaktan güçlenen kasları da onu koruyor, seni de koruduğu gibi. Her şekilde bir kez daha şanslı çıktı." dedi Alpaslan gülümseyerek.

Biraz sonra söyleyeceklerimden sonra Alpaslan'ın uzunca bir süre gülümseyemeyeceğinden hayli emin olarak sözlerime başladım.

"Güzel. Devrim de ben de şu an kulübün başında olamayacak kadar hasta ve yaralı olduğumuza göre tüm sorumluluk sende. Biliyorsun değil mi?" dedim.

Alpaslan'ın gülümsemesi anında yüzünde donarken umutlu bir ses tonuyla

"Ama pek bir şeyiniz yok ki." dedi ve devam etti.

RakunlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin