41. Bölüm •Altmış Kişi

2.6K 286 114
                                    

YAZARDAN NOT: Merhabalar Rakunlarım! Bu haftaki bölüme hoş geldiniz!

Maratonu bayramdan sonra yapmayı düşünüyorum. O yüzden bayram sonrasına kadar başka bölüm gelmeyecek ne yazık ki. Bu arada hepinize şimdiden iyi bayramlar!

Seksen bin okunmayı da gerimizde bırakmışız! Hepinize sonsuz teşekkürler, sizleri seviyorum. Haftaya görüşmek üzere.

Oy ve yorumlarınızı unutmayın. Keyifli okumalar '-' 


Şef ve Ankara'da olan Cehennem Kurtları üyeleri ile yediğimiz, akşamın geç saatlerine kadar süren yemekten sonra hepimiz evlerimize dönmek için hareketlendik. 

Her ne kadar şu an Rakunlar'ın kulüp evine dönerek bu gecenin kritiğini yapmak en çok istediğim şey olsa da Şef'in şüphelerini üzerimize çekmek istemiyordum. Hele ki bugün onun bize tam anlamıyla güvenmediğini hissettikten sonra herhangi yanlış bir adım atmak gibi bir lüksümüz yoktu.

Yarın belki daha da az dikkat çekmek için ertesi gün buluşmamız daha akıllıca bir adım olacaktı.

Hepimiz aynı yönde bir süre ilerledikten sonra önce Rüzgar sonrasında Cenk ve en son da Alpaslan ve Deniz bizden ayrıldılar. Eve varmamıza az bir mesafe kala acaba Can, Bulut ve ben üçümüz bugün hakkında görüşlerimizi bir ön toplantı gibi paylaşsak mı yoksa hep birlikte toplanana kadar beklesek mi bunu düşünüyordum.

Sonunda eve vardığımızda önce kendi düşüncelerimi kendi başıma sindirmenin daha iyi olduğuna karar vererek üçümüzün toplanmasını dile getirmedim.

Motorlarımızı garaja park ettikten sonra Bulut'la beraber eve çıktık.

Tam odalarımıza girmeden hemen önce Bulut beni durdurarak muhtemelen annemlerin duyup endişelenmesini istemediğinden kısık bir sesle

"Oturup bugün hakkında biraz konuşsak mı? Ne dersin?" diye sordu.

"Yarın ya da sonraki gün hep beraber konuşsak daha iyi olacak, hem kendi düşüncelerimizi sindirmiş oluruz." dedim.

Bulut biraz hayal kırıklığına uğramış gibi dursa da başını sallayarak beni onayladı ve

"Tamam öyleyse, iyi geceler." diyerek odasına girdi.

Ben de odama girip üzerimi bile değiştirmeden pencerenin kenarına oturup dışarıya bakmaya başladım.

İki ya da en fazla üç hafta gibi bir sürede Şef'in, Kara'nın, Cehennem Kurtları'nın güvenini nasıl kazanacağımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ayrıca güvenlerini kazandıktan sonra da Teoman cinayetini onların işlediğini kanıtlayacak bilgilere ulaşmamız da zaman alacaktı, tabii eğer öyle bir bilgi, bir kanıt varsa.

Derin bir iç çektim, öyle bir kanıt olmadığına emin olduğum anda da elbette intikam işinin peşini bırakmayacaktım. O durumda Şef'i ve bu işe bulaşan diğer herkesi ortadan kaldırdıktan sonra Rakunlar'ın adını kirletmemek adına Rakunlar'dan ayrılacaktım. Sonuçta henüz yeni kurulmuş bir kulübün adının haksız birkaç cinayete karışması insanların bakış açısını değiştirecek ve polislerle de gelecekte yaşanacak büyük zorlukların kesin habercisi olacaktı.

Ancak cinayeti işledikten sonra bunu neden yaptığımı ve benim yaptığımı açıklayarak suçlu iadesi yapmayan bir ülkeye gidebilirsem sorun kalmayacaktı. Tek sorun, ben daha ülke sınırları dışarısına çıkamadan polisler suçlunun ben olduğumu anlarlarsa o zaman müebbet hapis cezası ile hapislerde çürümeye hak kazanmış olacaktım. 

Alaycı bir şekilde gülümsedim, her şekilde şu an içinde bulunduğum hapistense gerçek bir hapishaneyi tercih edeceğimi biliyordum. 

Çalan telefonum yüzünden hafifçe sıçrayarak daldığım derin düşüncelerden çıktım. Gecenin on ikisinde aranmak gerilmeme neden olurken arayanın Alpaslan olduğunu görerek rahatladım, muhtemelen bugünle ilgili düşüncelerini paylaşmak için arıyordu. Her ne kadar telefonu açmasam mı diye düşünsem de acil bir durum olma olasılığına karşın telefonu açtım, Alpaslan asla boş laf yapan birisi olmamıştı ne de olsa.

RakunlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin