Başımı uzatıp evin girişine baktım. Neredeyse bir saat olmuştu! Ve evet. Kaan Bey, hayla Hazal Hanımı alıp eve gelememişti.
"Yeliz!" diye kısık sesle seslendim. O da bizim evin diğer tarafında, sokağı gözetliyordu. E heralde tek başıma yapamam ya.
"Niye kısık sesle konuşuyorsun kızım manyak mısın?"
"Kapa çeneni." diye tısladım. Hayır, zaten sinirliyim bir de üstüme gelmeseler.
"Tamam kapayacağımda, sana birşey sormam lazım. ..Immh. Şey, Ecem senin arkadaşınmış galiba değil mi? Arda dedi ki... Dur bir saniye. Geldi! Geldi! Koş!"
Ecemin ne alaka olduğunu daha sonra mutlaka soracaktım ama şuan daha önemli işlerim vardı. Üzerimi çabucak düzeltip dudaklarımdaki ruju yedirdim biraz daha. Bilerek kırmızı sürmüştüm. Kaan dayanamıyordu ya. Dayanamasın işte biraz daha.
Yeliz yanıma geldikten sonra, Kolumu cimcikledi sertçe.
"Ah!" diye çığlık attım. "Ne yapıyorsun be?"
"Güney geldi canım. Kaan değil."
"Of. Söylesene baştan."
Tamam açıklıyorum. Plan şuydu.
Hazalla Kaan'ı evde tek başına bırakamayacağım için Gûney'i bize çağırmıştım. Ama Kaan'ın Güneyden önce gelmesi gerekiyordu, çünkü ben eve daha yeni gelmiş gibi davranacaktım.
Neyse ya. Plan azıcık değişmiş olur o kadar işte.
Hızlıca öne dolandım, ve Güney'e el salladım gülümseyerek.
Son model arabasından - zenginmiş demek ki- inip bana doğru yürürken, eliyle saçlarını düzeltmişti. İtiraf edeyim havalı olmuştu bu hareket.
"Selam." dedim yanıma geldiğinde.
"Selam." dedi yüzünü hoş bir gülümseme kaplarken. "Bana neden gelmedin?" dedi hemen sonra. Bense cevap vermeden önce eve doğru yürümemiz için işaret yapmıştım elimle.
"Evin buraya fazla uzak." dedim dudağımı kemirmeye başlarken. "Ve oraları da hiç bilmiyorum. Açıkçası kaybolmaktan korktum."
"Deseydin seni alırdım."
Anahtarı çantamdan çıkarıp kapıya taktım ve çevirdim. "Uğraştırmak istemedim.". Hafifçe gülümseyip geçmesi için kenara çekildim. Gözleri kısa bir an gülümsememe kaydı. Ama çok kısa bir an. Hatta bundan emin bile olmamıştım. Zaten sonra direk içeri girmiş, ceketini çıkarmaya başlamıştı.
Bende kapıyı kapayıp, salona doğru yürümeye başladım. Peşimden beni takip ediyordu.
Salona geldiğimizde, ceketini çıkarıp koltuğa koydu. Sonra koltuğa rahat bir şekilde oturup eline, Kaan ve Ardanın playstation 6 kumandasını eline alıp çevirdi.
"Bunu sen oynamıyorsun heralde?" dediğinde gülerek başımı iki yana salladım.
Komik çocuktu aslında. Yani komik derken öyle her dakika şaka falan yapmıyordu ama kendisi bir kez bile gülmeden sözleriyle beni gûlme krizine sokacak tiplerdendi. Hatta bende Güney'in kendine özgü bir tipi vardı. Soğuk ama sıcak gibi. Aslında bu birazda Kaan'a benziyor.
"Tek başına mı yaşıyorsun?" dediğinde başını hafif yana eğmiş, gözlerini kısmıştı.
"Hayır şey, Kaanla."
"Kaan?" diye sorduğunda kaşlarını çatmıştı. İnsanların, evlenmeden biriyle aynı evde yaşayanlara karşı bir ön yargısı oluyordu genelde. Yani sadece o yaşlı kesimin. Çünkü artık devir değişmişti. Bakire kız yoktu ortalarda. Evliliğin amacı artık sadece kurtuluş gibi bir şeydi. Ah, tabi benim için o değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...