Taksiden indiğimde, soğuk hava bedenimi sardı bir anda. Ceketimi almayı unutmuştum.
Uçurumun kenarında, sanki hayata karşı geliyormuş gibi duran ağacın yanına ilerledim yavaşça. Burası bomboştu.
Ağacın güçlü gövdesine sırtımı yaslayıp, ayaklarımı uçurumdan aşağı sallandırdım. Huzuru arıyordum,ve kendimi bir anda burda bulmuştum.
Kaan'a içimde,duyduğum öfke öyle tazeydi ki, eve dönemezdim. Eve dönsem,muhtemelen yapacağımız tek şey birbirimize bağırıp vurmak olurdu. Bunu istemiyordum. Canım yanıyordu.
Telefonum onlarca kez çalmıştı, fakat ben kim olduğuna bile bakmadan kapamıştım,telefonu. Konuşacak halim yoktu. Sadece yanlız kalıp doya doya ağlamak istiyordum. Ve şimdi yapacaktım işte onu.
Gözlerimin himayesini nihayet bıraktığımda, hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. O kız karşısında kaybetmeyi, onların önünde bana bağırmasını yediremiyordum kendime. Ben bunu hak etmiyordum. Bu olmamalıydı.
Bana ihanet etmemeliydi.
"Aptal." diye hıçkırdım ağlayarak. İç çeke çeke ağlıyordum.
İyi geliyordu.
"Aptal." dedim birkez daha başımı ağaca vurup. "Aptal."
Kaan'ı düşündükçe içimdeki hırs artıyordu. Ne bok yiyeceğim onu bilmiyordum ama işte. Aklım şuan sıfırdı. Hani sınava girersiniz de, bir an tüm sorulara göz gezdirirsiniz, hiçbirini bilmiyormuş hissine kapılırsınız ya. Öyleydi işte.
Daha beteri.
-
Akşama kadar burda kalmış, güneşin batışını izlemiştim. Saat şuan gece 1 falan olmalıydı.
Arada ağaca yaslanıp kestirmiştimde. Gözlerimin acısı anca o zaman azalıyordu, çünkü çok ağlamıştım. Gözlerim kıpkırmızı olmuşlardı.
Ve Kaan.
Delirmiş olmalıydı.
Gece başıma gelebilecek felaketleri bildiğimden yerimden yavaşça kalktım. Etraf zifiri karanlıktı, ama elimdeki telefonla aydınlatıyordum önümü.
Gelen tüm aramaları otomatik engellemeye almıştım. Böylesi daha iyiydi.
Soğuktan uyuşan kollarımı ve ellerimi hissetmiyordum bile. Bir askılıyla kışın bu soğukta öylece hareket etmeden oturmuştum.
Yine alıştığım soğuk bir rüzgar dalgası saçlarımı savurarak geçerken, taksinin numarasını tuşladım. Parmaklarım uyuşmuştu ama,kullanıyordum yinede.
Taksi on beş,dakika içinde gelmişti. Adam kızaran gözlerimden ve soğuktan moraran dudaklarımı görünce hastaneye gidip gitmek istemediğimi sormuştu. Hatta soğuktan yüz felci geçirme riskinin olabileceği anlatıp bana bir güzel azar geçmişti. Ben... Doğru düzgün dinlememiştim bile.
Evin önünde indikten sonra, cebimden anahtarımı zar zor çıkardım. Elimde tuttuğum şeyler yok gibiydi sanki. Hissetmiyordum.
Anahtarı kapıya soktuğum an, kapı büyük bir hızla açıldı.
Yüzü gerilmiş, kaşları çatık, daha önce,görmediğim kadar sinirli olan Kaan'ı karşımda gördüğümde, içimi korku kaplamıştı. Hesap,vermek istemiyordum.
Bağırmak üzere iken, sinirli gözleri bir anda değişmeye başladı. Hala çok sinirliydi. Ama bu sefer,endişe de vardı.
"Bu halin ne lan!" diye gürledi beni içeri çekerek. Kolumu tutup içeri sokmuştu beni. Kolumu sıkmış olmalıydı ki, soğuğun etkisiyle dokunduğu an kıpkırmızı kesilmişti kolum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...