"Bir bekaret testi yüzünden başımıza gelenlere bak Bey. Çocuk masada ölüyor içeride."
Sert duruşlu adam, karısına sinirlice baktı. "Benim kızımın namusuyla oynamak neymiş görsün."
Kadın gizlice döktüğü göz yaşlarını elinin tersiyle sildi. Kafamı önüme eğdim, ve bende sildim gözyaşlarımı. Kaan, bu ameliyattan çıkacaktı biliyordum. Hatta bellide yürüyerek çıkardı?
sonuçta o Kaan değil mi? Ondan beklenmeyecek şeyleri yapmakta usta değil mi o?
Gözlerim tekrar sulanırken bu sefer ayağa kalktım. Tam 45 dakikadır yoğun bakım ünitesinde bekliyorduk. Arda ve Ceren yanıma yaklaşmıyorlardı. İstemiyordum da. Şu an yeni sorular, yeni konuşturma çabaları umurumda değildi. İstediğim tek şey, o gerizekalının bir an önce iyi olmasıydı.
Elimi şakaklarıma götürüp yavaşça ovdum. Ve yeni öğrendiklerimi beynimde çevirdim bir kez daha.
'Her an, sanki kapıdan çıktığında vurulacakmış gibi sev onu. Çünkü hayat, içinde küslüklere yer verilmeyecek kadar kısa. Dolu dolu yaşa. Onunla yaşa. Sevgisine sığın, kolunun altına gir, öyle yaşa.'
"Kaan Arkın'ın yakınları?"
Maskesini indirip konuşan doktoru görmemle birlikte ona doğru koştum hızlıca. Arda ve Cerende gelmişlerdi.
"Evet." dedim hızlıca konuşması için. Sabırsızlanıyordum. "Ameliyat başarılı geçti. Hemşire hanım kontrolleri yaptıktan sonra odaya alacağız. Şansı varmış ki kurşun kalbe değilde karın boşluğuna saplanmış. Geçmiş olsun." Doktor elini omzuma koyup sıktığında, gözlerimden akan yaşlar, bu sefer mutluluktandı.
"Teşekkür ederim." dedikten sonra gözyaşlarımı bugün, bininci kez akıtmaya başladım tekrar. Doktor başını sallayıp gülümsedi, ve geldiği yere geri döndü. Arda yanıma gelip kollarını açtığında, tereddütle baktım başta. Ellerimle gözlerimi sildikten sonra, ona bakmayı sürdürdüm.
Her insan bir şansı hak eder. Dedim sonra kendi kendime. Başımı eğdim, ve kollarımı beline dolayıp göğsüne yaslandım.
"Şükürler olsun." diye mırıldandı saçlarımı okşarken. "Yine iyiyiz değil mi? Kaan iyi. Seninle aramız iyi."
"İyi olacağız." dedim bende onu onaylayarak. "Ama önce Kaan iyi olacak."
"Evet güzelim. Öyle."
---
"Yanına girmek istiyorum." dedim dudaklarımı büzerek. İşaret parmağımı dudağıma vurarak ritim tutarken, yaşlı hemşirenin odada yaptıklarını izliyordum. Kaanın serumuna bir şeyler yaptıktan sonra, elini alıp işaret parmağının uç kısmını sıktı. Diğer eline de bunu yaptıktan sonra, beline kadar gelen örtüyü, çıplak göğsüne de örttü. Hava soğuktu. Evet üşümüş olabilirdi.
Kaanın karnında sarılı sargıyı da kontrol etmişti. Hemşire odadan çıktığında, onu durdurdum.
"İçeriye girebilir miyim?"
Kadın kafasını iki yana salladı. "Uyanmadan giremezsiniz üzgünüm. Ama zaten bünyesi güçlüymüş. Seni fazla bekletmez." Kadın , sevecen bir anne edasıyla gülümsedikten sonra yanımdan uzaklaştı. Ben ise, yine camların ardında kalmıştım. Gece olmuştu. Bu yüzden refakatçi olarak kalmakta ısrar etmiştim. Kaan'ın odasının karşısındaki ziyaretçi odasını, Arda benim için ayarlamıştı ama, Kaan uyanınca yanında olmak istediğim için gitmiyordum oraya.
Kadın, koridorun sonundan sağa saptığında bende dirseğimi, camın önündeki mermere dayadım. Koridorda sadece ben vardım, ve canım sıkılmıştı. Kaan'ı bu şekilde görmek istemiyordum. Bir an önce, uyanmış olarak karşıma dikilmesini istiyordum. Hatta bağırsın, çağırsın. Hiç fark etmez. Gerçekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...