KIVANÇ..
Bulutlar mavi, güneş sarı, çimler yeşil, uğurböceği kırmızı, saçlarım mor, papatyalar beyaz...
Saçlarım mor!
Saçlarım da mor!
"Ah be kahpe kader!" Diye çığırdım boş sokağa. Dertler bu gece gün yüzüne çıkmıştı. Üstümdeki çaresizlik beni hiç olmadı kadar boka basmış gibi hissettiriyordu. Oysa ben, bugüne bugün yeni ayakkabı aldığımda ilk bir hafta buzdolabı poşetine sarıp giyen bir Kıvanç'ım. Öyle seviyorum seni Bestem!
Sevgim günden güne dallanıp budaklanıyordu. Günden güne eridiğimi hissediyordum. Bu yüzden durmadan yemek yiyordum ki baklavalarımın şişliği inmesin. Bu yüzdendir ki şirket restoran bölümünü kapatmış, sahil kenarındaki balıkçı Halil amca akdenize göç etmişti.
"Sevdam bir melek uçuyor göklerde.. " diye aklımda kaldığı kadar mırıldandım.
Kesmemişti. Kollarımı iki yana açtım ve az sonra üst pencerenin açılıp bana küfredeceğini umursamadan bağırdım. Bir buçuk saattir sürekli yaptığım gibi.
"Keşke ben elmayı seviyorum diye elma da beni sevmek zorunda olsaydı.! ...Zalim elma! Elma olmakta ayıp değil, Zühre olmakta! Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil!.."
Meşhur , Elmayla Zühre Meselesi şiirini sokakları inletircesine okurken üst pencerenin klik sesi geldi kulağıma.
O şiir Tahirle Zühre meselesi de olabilirdi. Şuan çok şeyapamamıştım.
"Lan!"
Kafamı geriye doğru yatırıp, bana penceren elinde silahla bakan ay parçasına doğru gülümsedim. Bu şekilde boynum kırılacağı için sonradan kaldırıma sırtüstü attım kendimi.
"Ben aşağıya gelmeden sayıyorum üçe kadar! Bir uyutmadın lan gereksiz!"
"Tam şuramdan vur." Dedim elimi kalbime götürüp. "Çok sızlıyor be Kaancığım."
Evet, içip içip dağıtma mekanı olarak kendime Kaanın evinin önünü seçmiştim. Buralar lükstü. Burada başımda saksı kırmazlardı.
Evin içinden muhtemelen Aryacığıma ait tiz bir çığlık yükseldiğinde, ben kulaklarımın daha fazla acımaması için elimle bastırırken Kaancığım da yüzünü buruşturmuştu.
"Kaan! Ne yapıyorsun şerefsiz! Adam öldürüp hapse düşüp beni tek mi bırakacaksın!"
"Adam öldürmüyorum." Diye seslendi içeriye doğru Kaan. "Kıvanç'ı öldüreceğim hayırlısıyla."
"Vur vur inlesin!" Diye bağırdım Kaan'a el hareketi çekme cesareti elde edip. "Belki Bestem de duyar silah sesini. Mezar taşıma da aşırı doz aşk kalbe zarar yazın."
"Mezar taşına aşırı doz Kıvanç göte zarar yazdırmazsam şerefsizim." Diye homurdandı. Homurdanırken bile seksi duruyordu eks aşkım. Önceden Kaan tek aşkımdı. Ama şimdi beste onun yerini almıştı bu yüzden ona eks aşkım diyordum. O yüzdendir ki, kıskançlığından bu kadar hırçınlaşıp çirkinleşiyordu.
Kıskanılası bir tip olduğumu Stephan Hawking'in Kıvançla Bir Ömür kitabından da anlayabilirsiniz.
New York Times gazetesinde sayfa sayfa resimlerim ve kitabın ne kadar satıldığıyla ilgili onlarca haber çıkmıştı.
Kaanla da bu sırada tanışmıştık zaten. Benden imza almak için Finlandiya'ya gelmişti. O an anlamıştım onun ne kadar bağlanıp bırakmayan bir tip olduğunu. Beni illa Türkiye'ye getirmek istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...