öncelikle şuna bir açıklama getirelim. Kaan çıplak değildi. :D
Ve ikinci açıklama da şu olsun, Fark etmişsinizdir ben bu ikiliyi uzun süre ayıramıyorum. Yani ayrılık yazasım gelmiyor ama final için de gerekliydi bu. O yüzden 61. Bölümü farklı zaman dilimleriyle iki yada üç kısım olarak yazacağım. Proje haftam olmasına rağmen içimde bir yazma şevki var ve herşeyi bir kenara bırakıp yazıyorum. Bunun elbette ki bana olumsuz getirileri olacak ve ben bu olumsuzlukları bir nebze olsun azaltmak için daha sonrasında bir aylık bir ara vereceğim. Ne zaman ara vereceğim belli değil arkadaşlar yanlış anlamayın. Belki de finali yaptıktan sonra ikinci kitaba geçerken bir ara veririz.
Neyse o zaman size iyi okumalar :*
..........
Gözyaşlarımı içime çekmeye çabalarımın bir kısmında daha da şiddetleniyordu akışları.
"Siktiğimin bebesi. Biliyordum bir piçlik yapacağını."
Deniz sinirle söylenirken, aslında ondan konuşmasında bile nasıl duygulandığımı bilmiyordu. Gerçi her an depresiftim bir buçuk aydır.
Gidişi öyle bir yaralamıştı ki, geri düzelecek miydim bilmiyordum. Bazen diyordum ki kendi kendime, gerekirse o yaralar kapanmasın ama o yine de dönsün. Gelsin ve arkasında bıraktığı çöküntüyü onarsın.
Kıvançta gitmişti onunla. Gerçi ben bilmiyordum gittiğini. Arkasını dönüp gidişinin gecesi, sabaha kadar gelir diye beklemiştim ama gelmemiş, üstelik telefonlarıma cevap da vermemişti. Ertesi gün ancak, Arda dan duymuştum gittiklerini. Hangi şehir, hangi ülke olduğunu bilsem bir saniye beklemez ,giderdim peşinden. Beni kollarına aldığında, bir daha bırakmak istemeyeceğini biliyordum çünkü. Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım beni ölesiye sevdiğini bilmeyen kalmış mıydı ki?
Onun gidişi Denizi bile etkilemişti. Geçen hafta gelmişti Eskişehir'den. Geldiği gibi de Kaan'a küfretmeye başlamıştı. Sayesinde yeni küfürler öğrenmiştim. Birkaç yüz tane.
"Çorbayı getireyim." Gözlerimi silip alnımı bir baba şefkatiyle öptükten sonra, mutfağa doğru yol aldı.
Her yalnız kaldığımda yaptığımı yaptım. Cebimdeki telefonu çıkardım, ve onu aradım.
Açmasada ses kaydı bırakıyordum. Sanırım yüzü geçmişti.
Kayıtın başladığını bildiren o uzun ses kulaklarımı doldururken, gözlerimi kapayıp ne diyeceğimi bulmaya çalıştım. O kadar çok şey birikiyordu içimde, zamanı geldiğinde dilime gelen cümlelerden hangisini seçeceğimi bulamıyordum.
"Yazın tatile gideriz diye düşünüyordum." Diye fısıldadım. Ağlamaktan sesim kısıktı zaten. Zorluyordum.
Gözümün önüne bikini giydiğimde yaptığı o kıskançlıklar geldiğinde, gülümseyerek devam ettim. Birkaç sessiz gözyaşı da beraberinde akmıştı.
"Kıvanç duyuyor mu bilmiyorum ama ona söyle, sadece sen ve ben gideceğiz.Hatta geceleri sen uyumam için saçımı okşarken nereye gidebileceğimizi düşündüğüm de oldu. ... Bikini giymemi sevmiyorsun ya, Konya'ya gidelim diyecektim o yüzden. Daha önce hiç gitmemiştim. Sen gittin mi?"
Cevap beklercesine sustum. Deliriyor olabilirdim ama umurumda bile değildi. Delirsem bile o beni böyle de kabul ederdi.
"Arya kiminle konuşuyorsun?" Deniz elinde tepsiyle odaya girerken sanki elimden telefonu alacakmış gibi sıkı sıkı tuttum telefonu.
"Gitmiş olsan bile bir daha gideriz. Çünkü çok merak ediyorum. İstersen sonra da senin seçtiğin bir yere gideriz. Bana sen ol yeter. " Deniz bana doğru adımladıkça daha da hızlı konuşuyordum. Her cümlemde sesim daha da artıyor, ve daha da hızlanıyordum.
"Kaan ben düşündüm de kız çocuklarına karşı daha bir yakınsın sanki. Neden olduğunu bilmiyorum. Bakışlarım daha bir yumuşak. Yinede erkek olursa da eşit seversin sen. Sağlıklı olsun da."
"Arya ne diyorsun kapat şu telefonu!"
Deniz telefonu almak için uzanırken daha da hızlı konuşmaya başlamıştım. "Sen geldiğinde beraber gemi turu da yapabiliriz. Rengini seviyorum denizin. Gözlerimin rengini daha koyu-"
Yanağıma inen bir tokatla duraksamıştım. Nefes nefese kalmıştım ve yanağımın sızısı yüzünden açıyordu şimdi birazda canım.
"Kendine gel artık! Siktir olup gitti! Seni düşündüğü yok! Kimbilir altına almadığı kız kalmış mıdır bakalım!"
"Sus!" Diye bağırdım tüm sesimle. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım yine. Son bir umut telefona sarıldım yine.
"Bana vurdu." Dedim ama anlaşılıyor muydu bilmiyordum. "Kaan bana vurdu ama sen hala beni korumuyorsun!"
"Arya!" Diye gürledi Deniz. Elimden telefonu çekmeye çalışırken çığlık atarak tepiniyordum ama yinede bana mısın demiyordu. Telefonu elimden alarak duvara fırlattığında, tüm çığlıklarım yerini sessizliğe , ve biraz da iç çekişlere bırakmıştı.
Siyahtan bir boşluğun içinde yapayalnız yürüyordum. Önümde ne var göremiyordum. Nereye gittiğimi göremiyordum. Siyah beni içine çekiyordu. Kaan siyahta mı bilmiyordum. Onun orada olduğunu bilsem, hiç kormadan koşardım karanlığa. Nasılsa onun kolunun altına girdiğimde tüm korkularım geçerdi.
Denizin güçlü kolları bedenimin etrafına sıkıca sarılırken, aynı şekilde sarılıyordum ona. Daha sessiz ağlıyordum şimdi. İçime atarcasına.
"Deniz gelsin artık." Dedim . "Dayanamıyorum." İç çektim. "Gelsin." Ağladım. "Yeter artık." Hıçkırdım. "Gelsin." Gözlerimi kapattım.
—-
"İyi mi?"
"Uyuyor."
Yelizin iç çekişini duydum. "Kaan'ın böyle bir şey yapacağını tahmin etmezdim.Aryayı kendinden çok sever o."
Deniz içini çekerek homurdandı sessizce. "Belli belli. Ne halt yiyorsa piç kurusu."
"Oğlum mal mısın Deniz misin nesin, Kaan'a olan gıcıklığı benden fazla olan yok tamam mı? Yinede severim keratayı. O yüzden adam gibi konuş."
Denizin kahkahası kulaklarımı doldururken, iki saniye kadar sonra konuşmuştu.
"Söyle o kerataya, bir daha bu kızın yüzünü göremeyecek."
Keşke gelse diye geçiriyordum o an yine aklımdan. Keşke gelse ve beni burdan alıp götürse. Nereye gidersek gidelim umurumda olmazdı. Yaşadıklarımın kazandırdığı o tatlı ve heyecan dolu anılardaki gibi biz yine beraber uyusaydık, gülseydik, gezseydik..
Aksi halde kafayı yiyecektim. Başka bir şey düşünemiyordum ki ondan başka. Sanırım o geri dönene kadar bekleyecektim bu yatakta. İster iki gün, ister iki ay, ister iki yıl. Hiç durmadan devamlı onu bekleyecektim.
Yeliz odaya girdiğinde, tam uykuya dalmak üzere olduğum için, beni konuşturmak yerine, sessizce yanıma yattı ve bana sokuldu.
Başımı okşayarak uyumama yardım ederken kısık sesli melodik bir ninni mırıldanmaya başlamıştı.
Kaybettiklerimin yanında kazandıklarımın da olması beni her zamanki gibi sevindirmişti. Onun gibi bir arkadaş daha var mıydı bilemiyordum çünkü. Yaşadıklarımın en büyük getirilerinden birisiydi.
Huzurlu sesi kulaklarımı doldururken, istemeden uyuyakalmıştım. Sanırım son bir buçuk aydır tattığım en tatlı uyku buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Novela JuvenilŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...