"Gitmesen?" dedim başımı hafif eğerek hayal kırıklığıyla. Bir toplantı için Ankaraya gidecekti, ve beni de götürmüyordu. Ve bunu bana okuldayken söylüyordu!
"Gitmek zorundayım Arya. Sadece bir gece. Kendin idare edebilirsin.Kapıda birkaç kişide olacak zaten."
"İdare edebilirim zaten. Ama gitmeni istemiyorum." Sandalyesini bana doğru çevirip, çevredeki diğer insanları önemsemeden elimi yanağıma koydu, ve baş parmağıyla gözümün altında hayalı bir çizgi çekti.
"Birşey olmayacak, endişelenme."
"Sen uzaklaşınca illaki birşey oluyor. Bunu çok denedik." dedim kaşlarımı çatıp. Parmağıyla yanağımı okşarken diğer elini cebine sokup arabasının anahtarını çıkardı. Elimi alıp avucuma anahtarı koyduğunda derin bir nefes aldım.
"Kararlısın yani. İkna edemeyeceğim seni."
"İsteyerek yaptığım birşey değil biliyorsun. Bensiz uyumanı sevmiyorum." Parmaklarımdaki anahtarın köşe kısmıyla oynarken gözlerimi kucağımdan, ona çevirdim. Onsuz uyuyacaktım. Bir gece bile olsa, onca zamandan sonra zor gelecekti. Çünkü Kaan olmadan o yatak soğuk ve sessizdi.
"Biliyorum.Bende sevmiyorum.".
Kolundaki saate bakıp ayaklandığında, bende onunla birlikte kalktım. Çantamı başımdan geçirip kalçamın üzerine koydum, ve ağzının kapalı olup olmadığını kontrol ettim.
"Uçağı kaçıracağım. Gidelim."
Başımı salladığımda, bu isteksiz bir kabulleniş oldu. Kaanda bunu bildiği için üzerime gitmiyordu. Anlayışlı davranıyordu.
Parmaklarımı açık bırakan, siyah, deri bir eldiven vardı ellerimde. Ve Parmaklarım buz gibi olmuş, kızarmışlardı. Üstelik biz, kampüsün terasında oturmuştuk.
Ellerimi birbirine sürterek ısıtmaya çalışırken hasta olmamak için büyük uğraşlar,veriyordum. Kaan yokken hasta olursam bana bakacak kimse olmazdı, ayrıca Kaanda 'Ben gittim diye yataklara düşmüşsün' diye dalga geçerdi.
Ah, tipik Kaan.
Üşüyen elimi elinin içine alıp , sıcaklığıyla sarmaladığında, parmakları, parmaklarımın arasına kenetlenmişti. Ona minnettardım. Ellerimin buzu çözülsün diye araba da kullanamazdım ben.
Binadan çıkıp Arabaya ilerlerken ikimizde sessizdik. Nihayet arabanın önüne geldiğimizde, elimi bırakıp bakışlarını üzerime dikti.
"Kısa sürecek." dediğinde,cevap,vermedim. Nefesini bırakıp,çevreye bir kez daha aldırmadan ellerini yüzüme koyduğunda gözlerimi ona çevirdim. "Geldiğim akşam yemeğe çıkalım." dedi yüzümü ilk kez inceliyormuş gibi dikkatli dikkatli süzerken.
"Tamam mı?"
Başımı olumlu anlamda salladığımda, uzanıp soğuktan kızaran burnumun ucunu öptü. Gülümsedim, ve dudaklarımı yanağına bastırıp kokusunu içime derin derin çektim.
Gidiyordu yani. Bu gece evde olmayacaktı, yarın da akşam gelecekti. Yani aslında iki gündüz, bir gece ediyordu. Bir değil iki gün!
Kollarımı boynuna sarıp yüzümü boynuna gömdüm, ve onun beni kollarıyla sarmasının tadını çıkarttım. Boynuna dudaklarımı bastırdım. "Dikkat et tamam mı?"
"Ankaraya gidiyorum Arya, Orda her tarafta eli silahlı katiller yok."
"Olsun, sen yine de dikkatli ol." Kollarımı çözüp geri çekildiğimde elini koluma koyup okşadı. "Birşey olursa ara."
"Ararım." dedim buruk bir gülümsemeyle. Aramıza kilometreler girecekti ha?
"Cerenle Ardayı çağırabilirsin istersen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Ficção AdolescenteŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...