57. Bölüm

71.8K 2K 195
                                    

Mecbur olduğum için yaptığım işler, her zaman başıma bir sorun açardı. Yaşadıklarım, yaşayacaklarım, hepsi iki kategoride ayrılırdı ve ben daha çok isteyerek yaptığım işler kısmına önem verirdim. Mutlu olmanın basit bir formülü.

Tabi bu formül, Kaanla tanıştığım an bitti, sürerliliğini kaybetti. Artık neyin ne olacağını kestiremiyordum.

Ortalık durulmuşken estiren bir fırtına gibi ani bir girişi vardı. Kaçacak sığınacak yerim kalmamış, fırtınanın ortasında savunmasız kalmıştım, ve hemen ardından yağan yağmura tutulmuştum. Her sözünde de yeni bir şimşek çakıyordu gövdesine sığınmaya çalıştığım ağaca. Ortalık durulunca bu döngü devam ediyordu.

Şimdi estirmeye mecbur olduğumuz fırtınayla dost olmaya alışmıştık. Sınıflar değişmişti, denge karışmıştı.

Yalnız değildim. Yağmurda beraber ıslanıyorduk.

Yinede bu şimşekler olmadığı anlamına gelmiyordu.

"Birkaç hafta bende kalın." Sonra başını Kaan'a çevirerek gözlerini hafif kıstı. "Sen bakabilecek misin bu kıza evlat?"

Haluk Bey yeni bir çığır açmaya uğraşıyordu. Dost olmaya. Ve samimiyetine inandığım az sayıda insanlardan biriydi. Onu çok tanımasam da, yaşamaya mecbur bırakıldığı olaylar yüzünden içindeki yaralı insana güveniyordum.

"Gerek yok. Bakarım ben."

Kaan'ın sesi kendine güvenir çıkmıştı ama o konuda bende biraz şüpheliydim. Belkide ilk hafta Yeliz bizimle kalmalıydı.

Haluk Bey gülerek elini çenesine götürüp sakallarını sıvazladı. "E hadi o zaman bir an önce gidin de, sen şöyle ekşili bir tarhana yap.". Evet kesinlikle Yeliz gelmeliydi. Aç kalmak istemiyorum.

"Evde hazır çorba var. Onu yaparım.". Hazır cevap.

Haluk Bey ellerini ceplerine koyarak ayağa kalktı, ve yatağın yanına geldi. Geleli on dakika falan olmuştu. Saat sabahın 11iydi sanırım. O geldiğinde uyuyordum bizde.

Evet, Kaan yanımda yatarken odaya dalmıştı. Bu pek görmesini istediğim bir manzara değildi. Sonuçta kol bacak ne varsa birbirine girmişti o an.

"Kızı daha da hasta etmek istiyorsan yap tabi. Durma. "

"Bu zamana kadar ben baktım." Diye sinirlendi Kaan. O da diğer yanındaki sandalyedeydi ve ben ortada kalmış, onların atışmalarını izliyordum. "..Bundan sonrada bakarım merak etme."

Haluk Bey gözlerini kısarak bakmaya devam ederken bende bakışlarımı ikisi arasında mekik dokuyordum. Bakışları aynıydı. Zaten çok da benziyorlardı. Haluk Bey'in içini bilmiyordum ama eğer Kaanla benzerlik gösteriyorsa annemin neden Haluk' a aşık olduğunu anlardım.

Haluk Bey'inde Kaan gibi korumacı, ego sever, ve laf sokucu bir insan olduğu belliydi. Merak ettiğim, içinde sakladığı özellikleriydi.

Mesela Kaan gibi, özel anlarda romantik oluyor mu, yok yere serserilik yapıyor mu, hiç beklenmeyen bir anda saçma sapan bir şeyi kıskanıyor mu, bunlar merak ettiklerimdi.

"Geleceksiniz." Dedi kendinden emin çıkan sesiyle.

Kaan da alaylı bir şekilde gülerek gözlerini kıstı. "Gelmeyeceğiz."

-

"Çek şu ayaklarını masamdan." Diye homurdandı Haluk Bey. Kaan ayaklarını daha da yayarak otururken, en azından azıcık insan gibi dursun diye belini cimcikledim.

Normalde sözümü dinlemezdi ama sanırım hasta olduğum için, oflayarak ayaklarını masadan indirdi.

Hemen karşımızdaki koltukta oturan Haluk Bey, alaycı bir tınıyla gülüp bu seferde kendi ayaklarını Kaan'ın gözüne sokarcasına masaya koymuştu.

SERSERİ #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin