Masum uyuyordu. Böyle zamanlarda bana her zaman içindeki iyiliği anımsatmıştır Kaan. Minik bir çocuğun ellerinde taşıdığı kalbin saflığını. Fakat şimdi? Uyurken içinden planlar yapıyordu belkide. Bellide bir tek benim gözlerime mühürlü onun içindeki iyilik? Belki de ben görmek istediklerimi görüyorum onda?
Islattığım dudaklarımı, açıktaki boynunun yan tarafına bastırdığında, kokusundan aldığım hazla birlikte bir titreme yayıldı bedenime. Bu haz, beni iyi etmiyormuş aslında. Bu haz çok tehlikeliymiş meğer.
Geri çekildiğimde, dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrılırken, sarsılmaz bedeninin içindeki çocuk belkide çıktı bir kez daha? Gözlerini açmadan kolunu sardı belime. Tişörtümün üstünden belimi okşarken gözlerim kapandı. Ağlamak geldi içimden. Ama yapmadım. Çünkü yaşadıklarım, beni güçlü yapacaktı artık. Sarsılmaz olmak için ne gerekiyorsa onu yapacaktım bundan sonra. Gömecektim içime kaza kaza.
Kapalı gözlerine doğru eğildim, ve dudaklarımı dudağının kenarında bir yere bastırdıktan sonra fısıldadım. "Kalk Hadi."
Ve sonra devam ettim. "Kalk ve beni öldürmeye kaldığın yerden devam et."
---
"Ne kadar sürecek bu küslük?"
Soğuk. Ev de soğuk bende. Bacaklarımı çektim kendime, ve başımı dizlerine yaslayıp etrafımdaki battaniyeye sıkıca sarıldım. Son çaba Ardadandı. Arda da soğuktu aslında. Ya da eskisi kadar güvenilir gelmiyordu gözlerime.
"Bak seni sevmedim başta. Başta yalandı kabul ediyorum. Hatta Kaan'a kızıyordum."
Başımı dizlerimde tutmaya devam ettim. Ellerim buz kesmişti birden. Ne oluyordu bu aralar bana?
"Kendini sana kaptırdığının farkındaydım çünkü. Zarar görecekti."
Başım istemsiz olarak dizlerinden kalkarken, ağzımdan bir "Hah!" çıktı. Arda karşımdaki koltukta elleriyle oynuyordu. Ceren ise Kaanla konuşmak istediğini söyleyip yukarı çıkarmıştı.
"Kaan zarar görmez." dedim Ardaya baygın bakışlarımı yollarken. "O zararın ta kendisi." Sinirlerim gittikçe daha da kötü oluyorken, benimle konuşmaya çalışmalarından nefret ediyordum. Gerek yoktu ki benim ilgi görmeme. Ben yalnızlığı istiyordum.
"Hepiniz salaksınız." dedim elimi dizime çarparak. "O kötü! İyi olması imkansız artık! Ben onun içindeki canavarı gördüm gözlerimle!"
Battaniyeyi savurarak ayağa kalktım. Kalktığımda düşen yastığa tekme attım sinirimi çıkarmak istercesine. Bir haftadır sessizdim. Yalnızlık istiyordum. Tek olmak, tek kalmak, ağlamak istiyordum.
"Yanlız kalmak istiyorum!" Ellerimi saçlarımdan geçirdim, hızlanan nefesimle. "Hayatımı boka çevirdiğiniz yetmiyormuş gibi hala rahat bırakmıyorsunuz!"
Bağırdım. Nefretimi kusmaya devam ettim bağırarak. "Gitmek istiyorum! Hepinizden nefret ediyorum!"
Orta sehpanın üzerindeki bibloları, örtüyü çekerek yere düşürdüm. Birbirinden güzel, cam sanatıyla işlenmiş nadide parçalar, yere dökülüp parçalara ayrılırken elimde kalan örtüyü, iki parçaya ayırdım. Yetmiyordu. Bellide bu evi yıksam bile yetmeyecekti. Örtüyü ileriye bir yere fırlattıktan sonra, elimle binbir parçaya ayrılan camı işaret ettim.
"Böyle parçaladı işte beni!"
Şimdi nefretim, asıl yere saldırmıştı. Kaan'a. Ona bağırıyordum şimdi. İster duysun ister duymasın, ben içimden kan ağlıyordum her gün bağıra bağıra. O ise sadece içiyor, arada yanıma yaklaşıyor ama konuşmuyordu. O kahredilmeyi hakediyordu. Acı çekmesi gereken oydu. Ben değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...