"Burayı sevdin mi?"
Elimdeki rakı bardağını -Evet rakı içiyordum- masaya koyup göğsüne yaslandım ve gülümseyerek salladım başımı. Bu içten bir gülümsemeydi. Aylardır göstermediğim cinsten.
Geldiğimiz yeri fazlasıyla sevmiştim. Bordo duvarları olan, ve öyle süslü püslü eşyaları olmayan, sıcak bir yerdi. Dikdörtgen masalara, sandalye yerine uzun koltuklar konulmuştu ve bu sayede yemek yerken onun yanında oturabiliyordum! Sanırım en sevdiğim kısım buydu.
Bir de girişteki balıklar çok hoşuma gitmişti. Kırmızı bir balık türüydü ama adını bilmiyordum. Adını öğrenebilirsem kendime de alacaktım bir tane.
Gözlerimi balıklara doğru çevirmiştim ama servis yapan adamın balıkların önünde olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradım. Nedense bu balıklar rahatlatmıştı beni.
En arkada, duvara dayalı koltuğu olan masada olduğumuz için dikkat çekmiyorduk, oturduğumuz bu yeri de sevmiştim ama balıkları görebilsem daha iyi olabilirdi.
Kaan rakısından büyük bir yudum aldığında ona hayret etmiştim. Ben kuş gibi minik minik içiyordum, ve o şekilde bile ağzım rakının acı tadından yanmıştı ama Kaan bana mısın demiyordu.
Kendi bardağımı elime alıp ağzıma yaklaştırdıktan sonra, derin bir nefes aldım, ve bardağı dikledim. Tabi boğazımdan aşağıya büyük bir yudum gittiğinde öksürmeye başlamıştım.
Kaan, gülerek elimden bardağı alıp masaya koyduktan sonra, ikinci bardaktaki suyu uzattı ağzıma doğru. Sudan büyük büyük yudumlar alıp bütün bardağı bitirmiştim.
"Iyy. Nasıl içiyorsun ya?"
Buruşturduğum suratıma gülerek yanağımdan makas aldı, ve çatalımı alıp salataya batırdı. Dilimli havuçlardan iki tanesini çatala alıp ağzıma uzattığında onu da yemiştim. Neyseki suyun götürmediği acı tadı, havuç biraz da olsa götürebilmişti.
"Senin içememen mi anormal, benim içebilmem mi?" Tek kaşını kaldırmış, o meşhur mimiğinden yapmıştı yine. Elimi yüzüne uzatma isteğiyle dolup taştım.
Omuz silktim, elime hakim olarak. Bir kolu omzumdaydı ama yetmiyordu sanki. Daha sıkı sarılasım geliyordu.
"En azından çeyreğinin yarısının yarısını içtim."
Dudakları kıvrılırken diğer elini yüzüme getirip yanağımı okşadı. "Aferin sana."
İçime dolana o tanıdık sıcak his yine belli ediyordu kendini. Herzaman gözlerinde huzura saklanmıştım ama şimdi o huzurda kaybolmak geliyordu içimden. Özgür olmak.
Aşkla bakan gözlerini öpmek istesemde tuttum kendimi. Zamanımız boldu nasılsa değil mi?
"Doyduysan kalkalım mı?" Kolunun önünü çevirip, kolundaki siyah saate baktım. Bire çeyrek vardı.
"Doydum. Uykum da geldi zaten."
Konuşurken birbirinden ayrılmayan gözlerimize daha derin bakarken, dudağının kenarı kıvrılmıştı. Onun gülümsemesine karşılık verirken, yaklaşıp burnunu sürttü burnuma.
Yakınlığından dolayı heyecanlanan kalbim, daha hızlı atmaya başlarken, ben tam tersi sakin gözüküyordum. Gözlerimi kapamış, yakınlığının verdiği hissin tadını çıkarıyordum.
"Gözüme çok tatlı geliyorsun." Diye mırıldandı. Gözlerimi kısa bir anlığına açtığımda, onunkilerinde kapalı olduğunu görmüştüm. Tekrar kapadım gözlerimi.
"Önceden değil miydim yani?"
Gülüşünün erkeksi tınısını kulaklarıma bahşederek konuştu. "Aslında bu önceyi de kapsayan bir itiraftı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...