"Sadece bir defter alsak yeter bence. Üniversite sonuçta. Sallayacağız herşeyi."
"Demesi kolay." dedim burun kıvırarak. Denizle alışveriş merkezine gelmek tam bir faciaydı. Her beğendiğim şeye mutlaka bir kusur buluyordu. Herşeyi de eleştiriyordu. Yok bunu ormanda maymun olsa giymezmiş, yok şu sadece sex sırasında giyilirmiş falan. O kadar da kısa değildi! Neyse zaten ben o tişörtü taytın üzerine giymeyi planlamıştım. O kadar kısa birşeyi zaten tek başına giymezdim.
Paragrafları Kaanla ilgili ne yazmış diye okuyorsunuz fark ettim. O yüzden hemen söyleyeyim, iki gündür hiç konuşmadık. Ne mesaj ne de başka birşey. Ve evet yüzük hala bende. Parmağımda durmasada bir kolye zincirine asılı halde boynumda duruyor. Ve evet zinciri uzun seçtiğim için gözükmüyor. Tişörtümün içinde kalıyor. Tenime değen soğukluğunu hissettikçe rahatlıyorum.
İki gün sonra okullar açılıyor. Ve bizim üniversite hayatımız için hiçbir heyecanımız yok, çünkü ikimizde depresyondayız. Hayır, kek yapmıyoruz ama pizza yiyoruz. Artık pizza da depresyon aracı gibi birşey oldu bizim için.
"Dışarıda yemek yiyelim, sonrada eve geçeriz. Ya da çarşıyı dolanırız." Teklifim üzerine Deniz kafasını olumlu anlamda salladı.
"Evimde kız var ama yemek yapmıyor." diye söylenince dirseğimle karnına vurdum.
"Kız gibi söylenip durma."
"Rolleri değişiyoruz arada." Göz kırpınca bende gülümsedim ve arabaya bindik.
Diyorsunuzki bu nasıl depresyon, bu kız hiç ağlamıyor üzülmüyor.
Benim öyle bir bilinçaltım varki beni bile hayrete düşürüyor.
O mesajı gönderdiğimden beri gerçek anlamda Kaan'ı kaybettiğimi düşünmüyorum. Çünkü Kaan, basit bir mesajla hayatımdan çıkarabileceğim biri değil. Ah, bu onun aklı başına gince onu sūründürmeyeceğim anlamına gelmez. Elimden geldiği kadar uzun sūre onu peşimde koşturmak istiyorum. Zaten çok görüşemeyeceğiz. Eğer okulu aksatmazsa okulda onu görürüm. Sonuçta o üçüncü sınıfa gidiyor değil mi? Üçün en zoru olduğunu söylemezler mi hep?
"İşte geldik."
Gözlerimi uzun zamandır diktiğim torpidodan ayırdım ve camdan dışarıya baktım. Genelde yemek yediğimiz ev yemekleri yapan yere gelmiştik. Bu mekana eskiden haftada üç dört kere gelmemize rağmen ne garsonlar ne de yaşlı amca bizi hatırlamıyorlardı. Kendimizi hiç gibi hissetmemizi sağlıyordu ama biz bu durumla herzaman dalga geçerdik. Ecem ben ve Deniz yani.
Ecem demişken, aklıma bir fikir gelince Denizi kolundan tuttum.
"Benim eczaneye gitmem gerekiyor çok acil. Sen gir, bana da sòyle birşeyler."
"Neden? Birşey mi oldu?"
"Kızsal birşey Denizcim. Gir sen işte."
"Ah, Tamam."
Deniz içeri girerken bende kafenin yan tarafına geçtim. Nefesimi düzenledikten sonra telefonumu çıkardım. Bir plan yapınca heyecandan gülme krizine girmemek için nefesini düzenleyen bir ben değilimdir değil mi?
Ecemi arayıp açmasını beklemeye başladım. Ve sonunda açabildi. "Efendim bebeğim?"
"Ecem nerdesin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERSERİ #Wattys2016
Teen FictionŞarap rengi yalnızlığın içinde siyah bir boşluktayım, oturuyorum. Gözlerimin mavisi soluk. Dudaklarımda kan tadı var, emdikçe kokusunu da alıyorum. Uzuvlarım kımıldamak için gün batıracakken, güneş batmamak için ay taklidi yapıyor. Dünya bana ters d...