2. Bölüm

831 39 13
                                    

Selaam. Bu bölüm biraz geçmişe götürdüm sizi. Yani Tini'nin ne yaptığını merak edenler için...

İsmi geçen Luanna, Luanna Perez. Merak edersiniz diye. :D

Kapak için @Mrs_Melody'e çook çok teşekkürler :)

Gözlerimi aralayıp komodinimin üzerine bıraktığım telefonumu aldım. Elbette 13.24'te uyanmama şaşırmamıştım. Uzun bir gün geçirmiştim. Akşam Diego'lar ile bizim eve geçip yemek yemiş, geç saate kadar sohbet etmiştik.

Telefonumu bırakıp tekrar gözlerimi kapattım. Yeniden buradaydım işte. Hiçbir şey değişmiş gibi değildi. Ama her şey çok farklıydı. Yani son seneleri düşünecek olursam...

Lise mezuniyetinden sonra tatile çıkmıştık. Yani Lodo, Diego, Mechi, Ruggero, ben ve Jorge. Hayatımın en güzel iki haftasıydı sanırım. Oradayken de üniversite için seçeneklerimizi genişletmeye karar vermiştik. Yurt dışına gitmeyi düşünüyorduk. Bir sürü üniversite araştırmış, İspanya'ya karar vermiştik. Elbette ailelerimizi ikna etmek çok kolay olmamıştı. Sonuçta arada bir okyanus vardı. Brezilya'ya göndermeyi önermişlerdi ama İspanya'da olmanın Brezilya'da olmaktan farkı olmayacağını, sadece uçuş saatlerinin uzayacağını anladıklarında diyecekleri bir şey kalmamıştı. Bu sayede mükemmel bir dört yıl geçirmiştik. Yani üç buçuk desek daha doğru olurdu aslında.

Biz kızlarla ilk seneyi yurtta geçirmek istemiştik. Alışma süreci için. Hem yurt eğlenceli gibi görünüyordu. Tabi ki çocuklar bunu mantıksız bulmuşlardı. Onlar kendilerine ev tutmuşlardı. Biz yurtta kalabilmiş miydik peki? Hayır. Tüm zamanımızı çocukların evinde geçirmiştik. Evlerini toparlamakla desek daha doğru olurdu aslında. Elbette onlar zamanlarını içtikleri bira şişelerini orada burada bırakıp video oyunlarının başında sabahlayarak geçirmişlerdi. Bizse yemek yapmış, evi toparlamış, onların anlamsız 'pes' tartışmalarını sonlandırmıştık. O zamanlar çıldırdığımız noktalar oluyordu elbette ama geriye dönüp baktığımda hepsini yaşadığım için oldukça memnun oluyordum. Çok güzel anılarımız olmuştu.

Evde durmadığımız zamanlar dışında fazlasıyla dolu geçirmiştik zamanımızı ki aslında evdeki hallerimiz de oldukça hareketli, eğlenceliydi. Ama bir yandan şehri hatta hayatı keşfediyor bir sürü şey öğreniyorduk. Keşfedilmedik yer yapılmamış aktivite bırakmamıştık. Onunla en büyük hayalimiz olduğundan her fırsatta seyahate de çıkıyorduk. Bazen diğerleri de bize eşlik ediyordu tabi. Paris, Venedik, Monte Carlo, Cape Town, İstanbul hatta Sydney, St. Petersburg ve Hong Kong...

Ayrıca üniversitedeki ikinci senemizin sonunda 5 Seconds Of Summer'ın dünya turuna katılmıştık. Açılışlar yapmış, şarkı söylemiştik. Her ne kadar müziği çok sevsem de üniversite de tercihimi edebiyattan yana yapmıştım. Yazmayı gerçekten seviyordum, müziğimi zaten yapacaktım. Editör olmak güzel olurdu. Mesela Vogue'da çalışabilirdim. Bir yandan da şarkılarımı söylerdim.

Ayrılığımızdan sonra kendime anca gelebildiğim altı haftanın sonunda İspanya'ya –evet daha fazla Madrid'de kalamayacağıma karar verip Arjantin'e dönmüştüm- ve okula –ki bu ikinci dönem oluyordu- geri dönmüş, özenle çoğu dersin ortak olması için uğraştığımız ders programımı değiştirmiştim. Gerçekten saatleri ve ortak dersleri denk getirmek için çok uğraşmıştık. Ve bunu rastgele bir programla değiştirmek canımı çok acıtmıştı. Resmen köşe bucak kaçmıştım ondan. İşe de yaramıştı, hiç karşılaşmamıştık. Bir kere bile... Belki okula gelmiyordu, bilmiyordum.

Okul bittikten sonra Buenos Aires'a dönmüş bir ay kadar ailemle kalmıştım. Daha sonra da hayallerimi gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştım. Hayallerimiz de denebilirdi aslında. Ama böyle söylemek çok zordu. O yoktu.

Üç aylık Avrupa turu yapmış, onunla 'henüz' gitmediğimiz yerlere gitmiştim. Onunla yarım bıraktığımızı ben tamamlayacaktım. Zamanım boldu zaten. Karışanım da yoktu.

Küçük bir Afrika seyahati, Ekvator kısmı, Britanya tarafından sonra -evet her yer derken ciddiydim- son durağım İtalya'da biraz oyalanıp Ruggero ile takılmış, oradan Avusturalya'ya geçmiştim. Amerika'yı en sona bırakmıştım. Böylece istediğim kadar orada kalabilirdim. Ama oraya geçmeden eve uğramıştım. Yol arkadaşım Jordan'ı da yanımda getirmiştim tabi.

Jordan Melbourne'da yaşıyordu. Avusturalya'ya gitme sebebim -5SOS haricinde- oydu biraz da. On dört yaşımdayken internette tanışmıştık. Senelerce görüntülü konuşmuştuk. Ve sonunda tanışabilmiştik. Jorge bilse hiç hoşuna gitmezdi. Jordan'ı biliyordu ve ondan pek haz ettiğini söyleyemezdim. Düşmanlığını, Jordan beni üniversiteye Melbourne'a çağırdığında ilan etmişti.

Jordan'la buluştuğumuz günden beri hep birlikteydik. Yani sevgili gibi değil... İki gezgin birlikte her türlü saçmalığa girişmiştik. Hippi bir gruba takılmış, karavanlarında iki gün kalmıştık. Ama pek beklediğimiz gibi değildi. Yani eğlencelilerdi de... Biraz... Temiz değillerdi. Her ne kadar tek çantayla seyahat çok cazip gelse de duş almak güzeldi. Yoksa geceleri gitarla All You Need Is Love ya da Bob Marley'den bir şeyler söylemek yaptığımız en hoş şeylerdendi.

Miami'ye gidip her tarafta patenle dolaşmış, motorcularla takılmış, araba manyağı yarışçılarla tanışmış, vücudumuzun kaldırabileceği aksiyonu merak edip kaya tırmanışı, zorbing, bungee jumping ve adını bile hatırlayamadığım bir sürü ilginç şey denemiş, denizde yapılabilecek her türlü aktiviteyi yapmıştık.

Sonra Denver, Los Angeles, Seattle (Burası yazarlık hayatım için olduğu kadar Space Needle'ı görmek için de önemliydi), Chicago ve daha başka yerlerde iki üç ay kadar takıldıktan sonra New York'a geçmiştik. Son durağımız burasıydı. Şimdilik. Hayallerimin şehri olarak nitelendirebilirdim. Buraya taşınmak en büyük isteğimdi. Gerçi orada kaldığımız yedi ay boyunca sık sık Miami'ye gitmiştik. Francisco oraya yerleşmişti. Gece kulüplerinin bir numaralı DJ'i. Aranan isim. Orada gerçekten çok seviliyordu. O da güzel sevgilisi Luanna'yı çok seviyordu tabi. Son bir buçuk senede en çok Fran ile görüşmüştüm. O da tamamen kopamayacağım tek insandı zaten.

Hayatım artık orada gibiydi. Arkadaşlarım vardı. En önemlisi özgürdüm. Mutluydum. Yarım kalmıştım ama devam ediyordum. Gereken de buydu zaten.

Özlediğim çok şey vardı burada da. Ne kadar istemesem de geri dönmem gerektiğini biliyordum. En azından bir süreliğine. Sonra oraya tamamen yerleşip iş bulabilirdim. Belki yeni hayatım oradaydı ama burada da bıraktığım çok şey vardı. En başta da ailem. Mechi, Lodo ve Diego.

Zaten arayı uzatmıştım. Ocakta gelmiş bir daha da uğramamıştım. Herkesle konuşuyordum ama elbette aynı şey değildi. Zaten son aylarda konuşma sıklığımız da azalmıştı. Mechi'ye eylül başında geleceğimi söylemiştim ama ne yapmış ne etmiş tarihi iki ay öne çekmemi sağlamıştı.

Ve işte yeniden buradaydım.

Hmm... Ne diyorsunuuuz? :D

Stay With MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin