Selam. Bugün bölüm yayınlamayacaktım fakat düzenlemeleri yaparken klasörde bulunca paylaşayım dedim. Bölüm de sayılmaz ki zaten. Çok kısa :D
''Kızın nasıl Samuel?''
''İyi. Her gün biraz daha büyüyor.'' Gülümseyerek Sam'e baktım. Değişen hayatlarımızı konuşmak çok değişikti. Çocuğu olan çok kişi yoktu. Sam şaşırtıcı şekilde erken davranmıştı. Bence çocuk için erkendi. Onun için de öyleydi aslında ama çok tatlı bir kızı vardı şu an. Benden sadece bir yaş büyüktü. Kendim adına önümüzdeki beş sene içinde hayatımda çocuk görmüyordum. Belki Lodo'ların olurdu ki bu büyük bir ihtimaldi. Otuz yaş çocuk için ideal yaştı sonuçta. Gerçi bir kez daha düşününce büyük gibime gelmişti. Yok ya. Yaşlı değildi, değil mi?
Konuşmanın ortasında elimi yan tarafıma atmıştım ama aradığımı bulamamıştım.
''Telefonum salonda kalmış. Hemen gelirim.'' diyerek ayaklandım.
''Benim de cüzdanım. Lodo'nun çantasındaydı. Getirebilir misin?''
Diego'yu başımla onayladıktan sonra içeri girdim. Dans provasındaydık. Koreografileri hazırlamak için toplanmıştık.
Dans odasına girene kadar Jorge'nin içeride olduğunu fark etmemiştim. Şarkı söylüyordu. Sanırım o da beni fark etmemişti.
Gözlerimi kapatarak ritme odaklandım. Güzel şarkıydı gerçekten. Ama tüylerimi ürpertiyordu. Özellikle bana olduğunu düşündüğüm zaman.
Gitar sesi kesildiğinde gözlerimi araladım.
''Düzenlemeleri beğendin mi?''
Çantamın olduğu tarafa gittim. ''Kulağa güzel geliyor.''
''Beğenmene sevindim.'' İçinden gelmediği sürece birilerine zor şarkı söylerdi. Konsere nasıl ikna olmuştu bilmiyordum.
Telefonumu aldıktan sonra Lodo'nun çantasını açtım. Ve hızla arkama geri döndüm.
''Bunu da mı söyleyeceksin?'' Yeni algılamıştım, evet.
Keyfi yerine gelmişti sanki.
''Elbette. Senin içinde sorun olmazsa tabi. Sonuçta Verte De Lejos son şarkım. Söylemek isterim.''
Çantaya döndüm. ''Söyle o zaman. Bana ne.''
''Güzel.'' Sesindeki alaycı ton sinirimi bozuyordu.
Telefonumu bulup arkamı döndüğümde dibimde ki Jorge'nin etkisiyle yerimde sıçramıştım. Ama tabi ki klasik bir sahne olarak arkamdaki duvara çarpmış beni iyice köşeye sıkıştırmasını sağlamıştım.
Gözlerime bakıyor, gülümsüyordu. Gamzeleri elbette yine ortadaydı. Nefes alışverişim hızlanıyordu ve farkındaydı.
Sonunda ''Underneath It All'u söylemeyecek misin?'' dediğinde yaptığı büyüyü kendi elleriyle bozmuştu. Yüzündeki gülümseme bu defa sinirime dokunuyordu.
Onu ittirdikten sonra cevap verdim. ''Hayır. Senin için de sorun olmazsa söylemeyeceğim.''
Kapının önüne gittikten sonra arkamı döndüm. ''Gerçi... Seni ilgilendirmez.''
Her ne kadar bu saçma, çocukça tartışmalara, meydan okumalara girmek istemesem de beni zorluyordu. Ona karşı durmayı öğrenmiştim evet ama hala zorlanıyordum.
Bir şey dememişti. Ama gülümsediğini biliyordum.
Derin bir nefes alarak bahçeye çıktım.