JORGE
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Öpüşmemiz ona biraz daha cesaret vermiş gibiydi. Eskisinden daha enerjik ve neşeli olduğu gözümden kaçmıyordu. Onu böyle görmek güzeldi. Ağlamasını izlemek gibi değildi. Ama belki de işler daha da büyümeden bitirmeliydim. Bunu istemiyordum açıkçası ama neredeyse iki aydır birlikteydik ve olmuyordu işte. İlişki değil, olmayan şey bendim. Ona hak ettiğini vermek isterdim ama verebilecek kişi olduğumdan emin değildim. O hoşlanıyorum diye onunla kalmamdan fazlasını yaşamalıydı. Çok güzel bir kızdı. Kendi gibi kalbi de öyleydi. Ama kalbini kırmadan bu işi halletmem de mümkün değildi. Belki de açıkça konuşmalıydım.
Ben kafamda yapmam gerekeni tartarken telefonum çaldı. Arayan Diego'ydu, en yakın arkadaşım.
''Hey, dostum. Burada bir otobüs dolusu turist kız var. Ve inan bana ilgini çekmeyecek tip yok gibi.''
Böyle şeylerle karşılaştığımızda birbirimize haber verip birkaç kız tavlardık. Boş bulunup ''Neredesi...'' derken aklıma Tini geldi. Bazen kendimi tutmakta zorlanıyordum ama asla birini aldatmazdım. Aileme dayanan bir şeydi. Yani babamın annemi aldattığını gördüğümden beri bu konularda fazla hassastım. Annem affetmişti. Benim gibi sert değildi. Gerçi belki ben de ondan sonra böyle olmuştum. Babam ise ikinci şansını aldığı halde 'kafasını dinlemek' için çekti gitti. On yaşındaydım. Annem sevdiği adama, kocasına güvenini sarstığı halde bir hak daha vermişti. Ama o adam bunu kullanmayı da becerememiş, inkar etse de bizi terk etmişti. Şu an 'mutlu' evliliklerine devam ediyorlardı. Bunları konuşabildiğim tek kişi ise Diego'ydu. Beni en iyi tanıyan kişiydi. Her şeyi biliyordu çünkü. Her şeyde yanım o vardı.
''Takıl sen. İyi eğlenceler.''
''Red mi ediyorsun gerçekten? Siz hala birlikte misiniz? Martina ile yani.''
''Evet.''
''Cidden mi? Vay be! İstikrarlısın, beni şaşırtıyorsun. Neyse ben kapatıyorum o zaman. Gözüme ikisini kestirdim. Bizimle takılmak istersen gel. Bir şey yapmak zorunda değilsin. Şimdi ilgimi bana yaklaşan sarışına vermeliyim. Kapatıyorum.'' dedi ve kapattı. Adi. Bu haline gülmüştüm. Yapacak işim olmadığından Tini'yi arayıp dışarı davet ettim. Elbette büyük bir sevinçle kabul etti. Onunla birlikteyken ne yapacağımı da bulurdum sanırım.
Umarım bulurdum.
TİNİ
Ben aramadan telefonda konuştuğumuz yetmiyormuş gibi bir de dışarı davet etmişti. Gerçekten deniyordu ve ilerliyorduk. Ben de tabi mutluluktan uçuyordum. İlk öpücüğümü ona vermiştim ve sonu ne olursa olsun pişman olmayacaktım. İlk öpücüğümü ilk kez aşkı hissettiğim adama vermiştim. Yaptığım en doğru şeydi hatta. O duraksayınca ben öpmüştüm ama olsun. Sonuçta karşılık vermişti.
Hazırlanıp buluşacağımız kafeye doğru yürümeye başladım. Geldiğimde Jorge pencerenin kenarındaki masada menüyü okuyordu. Arkasından gelip yanağını öptüm.
''Merhaba!''
''Neşelisin.'' Ne kadar güzel gülümsüyor.
''Neden olmayım ki?'' dedim gülerek. ''Sen nasılsın?''
''Her zamanki gibi. Ne alırsın?''
''Hmm...'' Gözümü hızlıca menüde gezdirdim. ''Waffle istiyorum.''
''Pekala, ben açım. Sanırım yiyecek bir şeyler söyleyeceğim.''
''Waffle da yiyecek.'' dedim kısık sayılacak bir sesle.
Menüye bakmaya devam ederken cevap verdi. ''Tatlı. Bol çikolatalı. Açken çikolata yer misin?'' Kafasını menüden kaldırdığında gülümsedim.