''Bana kızgın olduğunu biliyorum Tin...''
''Sana neden kızgın olayım ki?''
Şaşırmış gibiydi.
''Sana daha önce söylemediğim için. Bak gerçekten o şekilde öğrenmeni istemezdim. Üzgünüm.''
''Sana kızgın değilim Jorge. Evet anlatmanı isterdim. Ama kızgın değilim sadece...''
''Kırgınsın.''
''Evet sanırım. Bilmiyorum. Aslında seni de anlıyorum.''
''Bir anda gelip sana Amerika'ya gidiyorum diyemezdim. Seçileceğim de kesin değil ve zaten daha ne yapacağımı da bilmiyorum.''
''Ne demek bilmiyorum? Gideceksin ve kazanacaksın.''
Gülümsedi. ''Sonra?''
''Sonra... Ana kadroya alınıp dünyaca ünlü bir basketbolcu olacaksın. Hayalin bu değil mi?''
''Evet ama... Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?''
''Çünkü sen mükemmelsin.''
Güldü. Onun bana dediğini ben ona demiştim.
'' Jorge harika bir basketbolcusun. Senden iyisini bulmaları çok zor. Orada geri tepilemez performansını sergilediğinde onlar da anlayacaklar kiminle karşı kaşıya olduklarını.''
''Bir kez daha hayal kırıklığı yaşayıp kendimden tereddüt etmek istemiyorum.''
Bu şekilde dile getirmesine gerçekten şaşırmıştım.
''Tereddüt etmek yok. Asla. Tamam mı? Ne olursa olsun hiçbir şey cesaretini kırmamalı. Birkaç olumsuzluk kötü olduğunu göstermez.''
Cevap vermeyip sessiz kalmayı tercih etti. Sabah evime gelmişti. Şimdi de yine o tepede oturuyorduk.
''Atları sever misin?''
At mı dedi o?
''Çok severim de... Nereden çıktı?''
''Hadi gel.'' diyerek beni ayağa kaldırdı.
''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum arabada. Ama cevap vermek yerine gülümsedi. Gözümü gamzelerinden alabildiğimde radyoyu açtım. Bağıra bağıra şarkı söylemeye başlamıştım. Yine. Jorge'de gülüyordu. Sonunda bir at çiftliğinin önünde durduk.
''Binmeyi de seversin diye düşündüm.''
Koşarak boynuna atladım.
''Çok severim. Nasıl mutlu edeceğini iyi biliyorsun.''
''Deniyorum. Seni mutlu görmeyi seviyorum.''
Yanağına kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra elinden tutup çekiştirmeye başladım. Ben atlara bakarken Jorge'de beni izliyordu. O sırada telefonu çaldı.
''Efendim Diego?''
...
''Hayır Tini ile çiftlikteyiz.''
Jorge'ye dönüp fısıldarcasına onları da çağırmasını söyledim.
''Bak yengen sizi de çağırıyor.''
Omzuna vurdum.
''Bana yenge demeyi bırakın.''
Gülüyordu. Diego'nun da bağırtısını duyabiliyordum. Jorge telefonu kapattığında geleceklerini söyledi.
''Binmeyi biliyorsun değil mi?'' diye sordum.
''Biliyorum tabi. Sen biliyor musun?''
''Elbette biliyorum.'' diyerek önümde duran atın başını okşadım. Dünyadaki en asil hayvanlardan biriydi. Atlar ve köpekler en sevdiğim hayvanlardı.