Bugün ısrarlarınıza dayanamadım, yeni bölüm yayınladım. Önceki bölümü ve grubu beğenmenize o kadar sevindim ki... 5 Seconds Of Summer'ın yazdan beri büyük hayranıyım. Onları da hikayeme eklemeden duramadım. Aslında tepkilerinizden korkmuştum ama çok mutlu oldum. Yeni hayranlar kazandırmak da çok gurur verici bir şey. Yanii, çok teşekkür ederim. :)
Traktörden indikten sonra çocuklar kendilerini gizlediler. Elbette hayranlardan kaçmak istedikleri için değil. Ashton beni de rahat bırakmayacaklarını söyledi. Gazetecilerin falan yani. Aslında ben olmasam bile gizlenmelilerdi çünkü korumaları yoktu ve fan kızların onları nasıl beklediğini iyi biliyordum.
Üstelik daha otele gidememişlerdi. Tüm günün yorgunluğu üzerlerindeydi. Ayrıca buraya traktörle gelmişlerdi. Bunu düşününce gülmeme engel olamamıştım.
Gördüğümüz bir kafeye girip arka tarafa geçtik. Çocuklar aralarında eşya değişimi yapmıştı. Michael yeşil saçlarını Ashton'ın verdiği bandana ile kapatmıştı. Ashton ise saçlarının yarısını toplayıp gözlük takmıştı. Calum sadece şapka ve gözlük takmasına rağmen tanınmaz hale gelmişti. Luke diktiği saçlarını indirmişti. Bu haline cidden çok gülmüştüm. ''Bu kadar çabaya gerek var mı?'' dediğimde hepsi birden ''Var.'' demişti bana. Tabi kısa sürede bunu gizlenmek için değil de canlarının saçmalamak istediği için yaptıklarını anlamıştım.
Kendilerini olabilecek en komik hale getirdikten sonra karşıma dizildiler. Resimlerini çekmeden duramamıştım tabi. Sonra topluca çıktık ama tabi ben gülmeden duramıyordum. Luke gerçekten komik olmuştu.
''Hey!'' dedi Luke sonunda. ''O kadar mı kötü oldum?'' Bir kez daha yüzüne baktım. Gülmemek için yanaklarımı ısırıyordum.
''Çok çirkin oldun dostum.'' diyen Calum'a baktım.
''Saçları her zaman böyle değildi, hatırlatırım. Üç sene önceye dönelim. Saçları alnında dolaşan Lukey.'' dedi Michael dramatik bir tavırla. Luke dışında hepimiz gülmeye başlamıştık.
Luke suratını asmıştı. ''Sanki siz çok mu farklıydınız? Calum saçları da öyleydi ve Ashton... Sen düzleştirirdin saçlarını.''
Bu defa surat asan Ashton'du. Michael ise gülüyordu.
''Sen de gülme. O kadar çok boyuyorsun ki saçlarını kısa bir süre sonra yanacaklar ya da dökülecekler ve kel kalacaksın.''
''Hey!''
Ashton hemen araya girdi. ''Luke, dostum, şaka yaptık. Sen her zaman çok yakışıklıydın.''
''Hatta en yakışıklımız.'' diye destekledi Calum onu. Ama hala gülüyordu.
''Tabi benden sonra.'' diyen Michael'a hepimiz aynı anda döndük. Ellerini 'ben suçsuzum' der gibi havaya kaldırmıştı. ''Sadece gerçekler.''
Taksiye binmeyi düşünüyorduk ama gerek kalmadan oteli bulmuştuk. Otelin arka tarafındaydık ama bağırışları duyabiliyorduk. Hayranlar elbette toplanmışlardı. Muhtemelen daha gelmediklerinin açıklaması yapılmıştı ama onlar inanmazdı tabi. Ne yapacağımızı bilemez şekilde birbirimize bakmaya başladık.
''İçeri aralarından giremeyiz. Fark ederler.'' diyen Calum'a döndüm.
''Ama ben girebilirim. Siz bekleyin ben içeride bir görevliye haber vereyim.''
''En mantıklı yol bu gibi.'' dedi Ashton.
''Gidiyorum o zaman.''
''Ya bize ulaşman gerekirse? Dur numaramı vereyim. Şey... Çocuklar benim numaram hangisiydi? Hepimizin ki karıştı şu anda.''