4

368 47 0
                                    

Bölüm 4

Arabanın arka koltuğunda boylu boyunca uzanmış, gerisin geriye akıp gitmekte olan ağaçları, gökyüzünü seyrediyordu. Göğsüne dayamış olduğu kara kaplı defterine sımsıkı sarılmıştı. Güzel, kavisli kaşları çatılmış, alnı belirli belirsiz düşünceleri yüzünden kırışmıştı. Gergindi. Sinirli aynı zamanda da heyecanlıydı. Bu yüzden derin derin nefesler alıp veriyordu. Muhtemelen kendisini yeni iş yerine bırakmak üzere olan taksi şoförü onun delirdiğini düşünüyordu. Gideceği yerin parasını ödüyor da olsa bu şekilde rahat hareket ediyor olması, zavallı adamın kendisinden şüphelenmesi için yeterli bir nedendi. Dişlerini sıktı. Ve tıpkı dün gece olduğu gibi yeniden defterine karaladığı yerleri okumaya başladı.

"Murat Albayrak, sert, tehlikeli ve yakışıklı bir adam." Gözlerini yeniden geriye çevirip açık gökyüzüne baktı. Dilek, bu tipteki adamlardan hoşlanırdı. En azından bir zamanlar. Başını iki yana sallayarak yeniden yazdıklarına döndü "İki çocuğu var. Biri kız, diğeri oğlan. Evin dört bir yanı insanlar tarafından çevrelenmiş. Ya çok önemli bir iş adamı ya da karanlık işlerin patronu. Ama ne olursa olsun, çocuklarının bakımını her şeyden önemli görüyor. Boş konuşmak yok! Yok yere gülmek yok! Soru sorulmadığı müddetçe konuşmak yok! Çocukların temizliğinden ve düzenli beslenmelerinden sorumlusun! Aksi takdirde,bum!"

Dudaklarını büzüp, kaşlarını çattı. İşe değil sanki Nazi kampına gider gibi hissediyordu kendisini. Tek bir kusurunda kendisini imha edip, küllerinden sabun yapacaklardı. Omuzlarını silkip derin nefesler aldı. Bacaklarını koltuktan aşağı indirip, sırtını koltuğa yaslarken "Kusura bakmayın" dedi "Biraz gerginim" Bu sırada göğsünde durmakta olan defterini sırt çantasına koyuyordu. Taksi şoförü başını iki yana sallayıp, ağzının içinde bir şeyler geveledi. Dilek'in tek kaşı kavga etmek ister gibi havaya kalksa da dudaklarını kımıldatmayıp, başını camdan tarafa çevirdi ve az sonra ineceği evin önüne gelene dek, yoldan gelip geçenleri seyretti. Koşuya çıkmış bir erkek, onun hemen arkasında köpeğini gezdiren bir kadın... İnsandan geçilmiyordu gerçekten! Aman ne güzel... Ellerini ovalayarak, gözlerini kapattı. O adamın karşısında aciz durumuna düşecek hali yoktu. Bu işinde üstesinden gelecekti. Günün sonunda yorgun da düşecek olsa, bundan da alnının akıyla çıkacaktı. Arabanın durmasıyla cüzdanından para çıkarıp, taksiciye uzattı. "Üstü kalsın" dediği adama iyi günler dedikten sonra taksiden inip önünde irili, ufaklı insanların heykel gibi dikilmekte olduğu eve baktı. Baktı... Baktı... Sanki içeride kendisini kötü emellerine alet edecek biri veya birileri varmış gibi hissettiriyordu. İçinden bir ses 'Buraya girme' diyordu ama gitmek zorundaydı. Bu eve adımını atmalıydı. Buna mecburdu.

Adamların birbirlerine bakıp ardından kendisine doğru dönmeleriyle yutkundu. Onlara doğru yürümeye başladı. Tam adını söyleyecekti ki, adamların önünde dikildikleri kapı ardına kadar açılarak kızı yerinden sıçrattı. Dilek, dudaklarını yaladı. Boğazı kurumuştu. Ellerini iki yanında yumruk yaparak içeri yürüdü. Kapı arkasından büyük bir gürültüyle kapandı. Durup kapanan kapıya bakarken "Bu ne ya?" diye tısladı "Allahım şimdiden yediğim naneler için özür dilerim. Bir daha yapmayacağım, tövbe!" deyip önüne döndüğünde Kaya'yı; girişin ortasında şırıl şırıl akmakta olan avlunun önünde gördü. Rahatladı. Adamın sert yüz hatlarına rağmen kendisiyle konuşurken gülümsediğini gördüğünden, ondan korkmasını gerektirecek bir durum yoktu. Bu yüzden adımlarını hızlandırdı. Tam önüne gelip durduğunda "Aferin" dediğini duydu genç adamın "Beklediğimden erken geldin"

'Küstah!' diye iç geçiren genç kız, burnundan bir nefes koyverdiğinde Kaya yine beklenileni yaparak gülümsemiş "Hadi gel." Diyerek kızı eve doğru yürütmüştü. Dilek, sürekli itelenmekten sıkıldığında "Yeter! Kendim yürüyebilirim, itekleyip durmasana!" diye tısladı. Kaya, ona bakmadı ama buna rağmen gülümsedi "Hay hay! Sen nasıl istersen?" deyip evin kapısını iki eliyle iteleyerek içeri doğru açtı. Dilek, daha önce de o kapılardan içeri girmişti ve sadece bir tarafı açılmıştı. Allahım, ne oluyor ya?, diye sızlandığı sırada gözünün önünden bir karaltının geçmesiyle olduğu yerde durup, bekledi. Çok sonra kızın çığlıklarını ve erkeğin onun peşinden koşarken, çıkardığı sesleri işitti. Bir şeyler oluyordu. Çok tuhaf aynı zamanda kalbini deli gibi attıran çok tuhaf bir şey. İki küçük el, önce beline ardından arkasına saklandığında Dilek şaşkınlıkla olan biteni algılamaya çalışıyordu. Murat Albayrak, bir elinde tarak diğerinde saç tokasıyla yarı çıplak bir halde karşısında duruyordu. Saçları birbirine girmiş, yüzü her neye sinirlendiyse, onun yüzünden kızarmış aynı zamanda allak bullak gözüküyordu.

6 ÜSTÜ 1 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin