BÖLÜM 64
"Bu nereden çıktı şimdi? Neden yağmur yağıyor?"
Dilek, elinde toz bezi oradan oraya koşuyor bir yandan da söyleniyordu. Zavallı Jibit onun peşinden bir o yana bir bu yana sürüklense de sessiz kalıyor, Murat ise onları bir köşeden gülerek seyrediyordu. Dilek, umursamadığı (!) akrabaları için bu kadar yaygara çıkarıyorsa geldiklerinde ne yapacağını deli gibi merak ediyordu. Göğsüne isabet eden toz bezine baktığında "Ne?" diye söylendi. Küçük sarı bezi eline alarak kızlara baktı. "Benimde mi yardımım gerekiyor?"
Dilek, dişlerinin arasından tıslarken "Yardım etsen hiç fena olmaz." Dedi.
Murat "Elimi bile sürmem ayrıca siz de çok uğraşıyorsunuz, alt tarafı akrabaların geliyor. Bu kadar yaygara çıkarmana değmez. Ki ev temiz."
Dilek "Murat, seni öldürürüm! Dışarıda yağmur yağıyor. Camların halini görmüyor musun? Bir de her yer çamur. Bahçeyi saymıyorum bile!" diye bağırdığında Murat "Senin rahatlaman lazım." Dedi.
Jibit de araya girerek "Evet, belki de onu öpmen gerekiyordur." Dediğinde ikisi bir dönüp yüzüne baktılar. "Ne!" diye çıkıştı bunun üzerine "Seni daha önce de Dilek'i öperken gördüm." Dediğinde Dilek boğulur gibi bir ses çıkarıp, kızın yanına gitti. "Tatlım, özellikle bu konuları bizimkilerin yanında açma, olur mu?" diye tembihlerken Jibit "Neden? Birbirinizi öpmeniz kötü mü?" diye sordu.
Dilek "Hayır. Hayır, tabi ki değil ama sonuçta gelenler hepimizden büyük ve saygı duymamız gereken kişiler. Bu yüzden onların yanında otururken, böyle şeylerden konuşmamalıyız."
Jibit "Ya?" diyerek bakışlarını yere indirdikten sonra "Tamam" dedi. Dilek, onu burnunun ucundan öperken kıkırdayarak kollarını boynuna doladı. "Ben acıktım." Dedi.
Dilek, ona sımsıkı sarılırken kızın omzunun üzerinden Murat'a bakarak "Sen aç mısın?" diye sordu. Aparatif bir şeyler hazırlayabilirdi.
Murat'ın tek kaşı havaya kalkarken "Pek değil," dedi çapkın bir edayla. Dilek,kızarıp bozararak Jibit'ten ayrıldı. Birlikte mutfağa girdiler. Murat da peşlerinden gitti. Bir sandalye çekip oturdu ve kızları izlemeye başladı. İkisinin birbirleriyle olan uyumları ve etraflarına yaymakta oldukları enerji genç adama iyi hissettiriyordu.
"Bir şey yemek istemediğinden emin misin?" diye soran Dilek bir ekmeğin içine domates dilimliyordu. Murat, istemediğini belirtircesine başını sallarken cebindeki telefonun titreşmesiyle "Siz devam edin," diyerek yanlarından ayrılıp salona girdi. Arayan Kaya'ydı. "Söyle, Kaya." Dediğinde genç adamın gergin sesi bir an duraksamasına neden oldu. "Bir sorun mu var?" dedi.
Kaya, karşı taraftan bir şeylere küfür ettikten sonra "Ben bu akşam gelemeyeceğim" dedi.
Murat "Tamam. Sorun yok. Peki neden?" Aklına Belemi ile olacağını yazsa da Kaya'nın "Belemi, ortalıkta yok." Demesiyle kaşlarını çattı "Doruk'un yanındadır." Dedi.
"Haberi yok, sordum. Afra'nın yanında da değil." Diyen Kaya hırsla bir yere daha vururken Murat "Yapabileceğim bir şey var mı? Baktıralım kız en son nerede, ne yapıyormuş?" diye sordu.
Kaya "Ben halledeceğim." Dedi "Eğer olur da bulamazsam sana gelirim, abi."
Murat "Tamamdır. Kendine dikkat et."
Kaya "Hı hı."
Telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes aldı. O kadının, Kaya'nın başına bela olmamasını umarak kızların yanına, mutfağa gitti.
**
Bu işte bir yanlışlık olmalıydı. Çünkü Belemi gibi insanlar, başka insanları korumazlardı. En azından gerekmedikçe! Noyan'ın verdiği adrese geldiğinde içi kıpır kıpırdı. Asmak, kesmek, kelle uçurmak tam da ona göre bir işti çünkü. Fakat kendisine verilen görevin bunlarla bir ilgisinin olmadığını anladığında küplere binmiş, ismi, bulunduğu çevre içerisinde 'Kız Kaçıran' olarak adlandırılan bir adamın yanında almıştı soluğu. Hem de korumak, kollamak için. Ve şimdi bu işin içinden nasıl çıkacağını bilmiyordu çünkü adamdaki inat, bir katırınkinden farksızdı. Üstelik yüksek egolu ve megolomanyaktı. En azından Belemi böyle düşünüyordu ve adamla yan yana durdukça düşüncelerinin daha da değişeceğini, yer değiştireceğini biliyordu. Allahın cezası herif kendisine ulaşabilecekleri her cihazı yok etmişti. Belemi, bu yüzden de öfkeliydi. Buradan kurtulduklarında adamın parmaklarını kıracağına dair kendisine söz verdi ama önce tuzağa düşürüldükleri yerden çıkmaları gerekiyordu. Hem de bir an önce...
**
Havadaki nem o kadar fazlaydı ki yağan yağmur bile serinlemelerini sağlamamıştı. Havaalanının dışında durmuş, camdan yansıyan görüntüsüne bakıyordu. Şalının uçlarını düzenliyor, yüzünde bir kusur var mı diye arıyordu. Gergin aynı zamanda mutluydu. Annesini, babasını ve babaannesini göreceği için çok heyecanlıydı. Ama yine de korkuyordu. Dilek için işlerin kötü olmasından, ödü kopuyordu. Yanaklarını şişirerek oflarken, "Güzelsin." Diyen adama döndü. Bir de bu vardı. Alanın içinde beklemediği için annesinden azar yiyeceğini bilirken bir de Peker'in varlığını açıklamak zorunda kalacaktı. İri, uzun cüssesiyle yanında dikilmekte olan adamın gözlerinin içine bakıp "Ne?" dedi.
"Geldiğimizden beri aynadan kendini izliyorsun ya," dedi Peker bir eliyle camı işaret ederek "İşte buna gerek olmadığını söylüyorum. Güzelsin. Merak etme."
Zübeyde "Etmiyorum. Güzel olduğumun farkındayım." Dese de sesi sonlara doğru kısık çıkmış, bu da adamı gülümsetmişti. Zübeyde'nin o çalçene halinden eser kalmamış gibiydi.
"Kaya şu halini görse seninle dalga geçerdi." Dedi Peker.
Zübeyde "Hı. Halt yemiş o. Neyim varmış benim?"
Peker "Çok gerginsin." Dedi ardından başını çevirip etrafına bakındı. Korumacı tavrından bir şey kaybetmemişti. Zübeyde, onun kolunu çekiştirirken "Bekle." Diyerek etrafını incelemeyi sürdürdü. Sonra dönüp kıza baktı "Ne?" dedi.
"Benimle gelmemeliydin," dedi Zübeyde kaşlarını çatarak "Bizimkilere ne diyeceğim ben?"
Peker, tek kaşını havaya kaldırıp "Arkadaşın olduğumu?" diye sorduğunda Zübeyde "Evet, tabi ya. Ben bunu nasıl düşünemedim." Diye sordu ve önüne döndü. Peker, ona tepesinden bakarken başını iki yana sallayarak güldü. Ancak o sırada gözüne çarpan şeyle gülümsemesi yavaş yavaş yok oldu. Camlara yansımış olan görüntülerine bakakaldı. Çizgi film karakterleri gibi gözüküyorlardı ama buna rağmen birbirlerine uyumlu hareket ediyorlardı.
"Aha!"
Zübeyde'nin ciyaklamasıyla girdiği balonun içinden çıkarken onun baktığı yere baktı. Duruşunu düzeltip, hazır ola geçti. Yüzüne yansımak üzere olan kahkaha izlerini yok etmeye çalışırken Zübeyde'nin taramalı tüfek gibi konuşmaya başladığını, annesi olduğunu her halinden belli eden kadına doğru koşmasını izledi. Peker, halinden memnun bir halde onları seyrederken 'gazamız mübarek olsun,' diye düşündü. Eğlence asıl şimdi başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6 ÜSTÜ 1 AŞK
General Fiction"Kendi planlarımızı yapıyorduk, Ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk." Dostoyevski/ Suç ve Ceza *** Murat Albayrak'ın tek istediği arkasını döndüğünde çocuklarının güvende olduğunu bilmekti. Böylece hayatlarını tehdit eden kişiyi bulabilecek...