BÖLÜM 44
Mine, akşama doğru uyandığında kendisini sersemlemiş hissediyordu. Kolunu kaldıracak hali yoktu ve başka bir zaman olsa şuan da biraz daha tembellik yapabilirdi. Derin bir nefes alarak iki eliyle yatağın kenarlarını kavradı. Başı önüne düşmüş, gözleri sanki ayağının dibinde önemli bir ayrıntıyı fark edebilecekmiş gibi bakıyordu. Ağrıları geçsin diye ne içtiğinden, nasıl içtiğinden haberi yoktu. Umursamıyordu da zaten. Gerinerek doğruldu. Odanın içerisinde bakışlarını gezdirirken yastığın altındaki telefonu çalmaya başladı. Gözlerini devirdi. Birilerine bağlı olarak çalışmaktan nefret ediyordu ve patronu da artık dönmesini istiyordu. Mine, ona önemli bir işin peşinde olduğunu söylemişti ama ne yaptığını bilseydi eğer izin vermeyeceğinden adı gibi emindi. Bu yüzden telefonı açmadı. Meşgule düşürüp, yataktan kalktı ve banyoya girdi. Vücudundaki yaralara aldırış etmeden aldığı kısa bir duşun ardından yarım kalan işini tamamlamak üzere dışarı çıktı. Adamları salonda oturmuş kağıt oynuyor kimisi de bir köşede sigara içiyordu.
"Ne zaman gidiyoruz?" diye sordu içlerinden biri. Sıkıldıklarını biliyordu. Tek başına onları zapt etmek oldukça zordu ama işi bitene kadar, onlara da ihtiyacı vardı. Canlı olarak. Sonrası zaten önemli değildi. "Kıza baktınız mı?" diye sordu.
Adamlar birbirlerine bakarak homurdandıktan sonra içlerinden biri "Verdiğimiz hiçbir şeyi yemedi." Dedi.
"Karnını doyuracağınızı söylediğimi hatırlamıyorum!" dedi Mine "Ölecek."
Topukları üzerinde dönerek kızı kapattığı odaya doğru ilerledi. Bu sırada da adamlara "Biriniz bir kamera getirsin!" dedi. Odanın kapısını açıp, içeri girdiğinde kızı duvar dibinde otururken buldu. Bacaklarını kendisine çekmiş, kollarını etrafına sarmıştı. Ağlamaktan gözleri kızarmış, saçları dağılmıştı. "Dinlenebildin mi?" diye soran Mine ona doğru adımlar atmaya başladığında kızın gözleri yüzünde kaldı ama bedeni kımıldamadı. Tekme atmış olduğu karnı çok ağrıyordu. O kadar çok ağrımıştı ki hatta az ileriye kusuvermişti. Jibit, kadına sesini çıkarmadan bakıyordu. Ne yapacağını deli gibi merak ediyor ama korkusunu bir türlü dışa vuramıyordu. Dudaklarını kemirirken kadının önünde eğilmesiyle göz göze geldiler. Jibit, onu anlayamıyordu. Gözleri tuhaf bakıyor, sürekli gülüp duruyordu. Hızlı hızlı nefesler alıp verirken onun "Hazır mısın tatlım?" dediğini duydu. Ağzına doğru bakıyordu. Yüzünü ister istemez buruştururken, onun odadan çıkarken söylediklerini hatırlayıp titredi.
'Onu boğarak öldürecekti.'
Ama Mine'nin o anda daha başka bir planı vardı. Kendisi için mutlak sona geldiğini biliyordu çünkü bu işin sonunda içerideki adamların onu sağ bırakmayacağının farkındaydı. Bu yüzden kızı hemen öldürmek yerine herkesin hayatında bir iz bırakmayı düşünüyordu. Parmağının ucuyla kızın esmer tenine dokundu. Çok güzel, çok yumuşaktı. İri kahverengi gözleri büyüleyiciydi. İçini çekerek "Kalk!" dediğinde Jibit kendisine söylenileni güçlükle yerine getirdi. Dizleri titriyordu üstelik altına yapacakmış gibi hissediyordu. Yalpalayarak kadının peşinden yürümeye başladı. Odadan dışarı çıktıklarında derin bir nefes alarak etrafına bakındı. Mine, ona hızlı olmasını söylediğinde telaşlanarak adımlarını hızlandırdı ve ayakları birbirine dolandı. Dengesini kaybederek yere kapaklanacağı sırada birinin belinden tutmasıyla korkuyla çığlık attı. Mine, arkasını dönerek ona baktı ve gülümsedi. "Güzel." Dedi "Böyle devam et." Ardından yürümeye devam etti. Jibit, kollarında debelenmekte olduğu adama baktığında onun kendisine gülümsediğini gördü. Gözleri dolduğunda "Bir süre daha dayanman gerekecek." Dediğini duydu adamın. Jibit, ona öylece bakınca adam ona göz kırptı ve kızı yere indirip arkasından yürümeye başladı. Bakışları diğerlerinin üzerindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6 ÜSTÜ 1 AŞK
General Fiction"Kendi planlarımızı yapıyorduk, Ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk." Dostoyevski/ Suç ve Ceza *** Murat Albayrak'ın tek istediği arkasını döndüğünde çocuklarının güvende olduğunu bilmekti. Böylece hayatlarını tehdit eden kişiyi bulabilecek...