35

188 24 0
                                    

Bölüm 35

Çocukları doyurduktan sonra biraz nefes almak için dışarı çıktı. Bütün bir gece kâbus görmüş, yanında Murat olmasına rağmen doğru düzgün uyuyamamıştı. Dudaklarını dişleyerek derin bir nefes alırken konuşacak birilerini arıyordu. Ne Murat -özellikle de Murat- ne de bir başkası kendisini anlamamakta ısrar edecekti. Bu evde, başlarında ne gibi bir bela olursa olsun kalmak istemiyordu. Bir de Belemi vardı. Kadının kendisine olan bakışları çok tuhaftı. Sürekli gülümsüyordu ve Dilek artık onun hakkında ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.

"Hey."

Kaya'nın sesini duymasıyla birlikte ona doğru döndü. Adamın elinde iki tane kahve fincanı vardı. Kızın kaşları merakla havaya kalkarken "Ben yapmadım." Dedi Kaya "Bunun için artık makineler var, biliyorsun?" Dedikten sonra başıyla kıza oturmasını işaret etti. Bahçedeki çardaklardan birine geçip oturdular. Kaya, kahve fincanının tekini kızın önüne bıraktıktan sonra "Anlat kızım." Dedi.

Dilek, kahvesinden bir yudum alırken gülümsedi. "Neyi?"

Kaya, arkasına yaslanarak ceketinin cebinden sigara paketini çıkardı. Çok nadir içerdi ve Dilek de buna ilk kez şahit oluyordu.

"Burada kalmak istemiyorum, Kaya." Dedi Dilek en sonunda "Buradaki insanlar bana yabancı geliyor. Ne kadar iyi oldukları ya da Murat'ın arkadaşları olmalarıyla ilgilenmiyorum." Deyip gözlerini kapattığında Kaya "Haklısın." Dedi "Ama bu devirde sağlam dostlar da zor bulunuyor, biliyorsun değil mi?"

Dilek, ona bakınca genç adam "Sana sonuna kadar katılıyorum ama onları da anlıyorum. Garip isimlere, ilginç bir bağa sahip olabilirler ama iyi insanlar. Onlarla çok fazla zaman geçirmediğin için böyle düşünüyorsun." Dedi. Dilek, sesini çıkarmadı. Bir süre sonra "Sadece düşünecek daha fazla alanım olsun istiyorum. Murat, burada köşeye sıkışmış gibi. Konuşmuyor, gülümsemiyor." Dediğinde Kaya "Sen ilgi istiyorsun" dedi en sonunda "Ama şu anda o ilgiyi görebileceğini sanmıyorum. Dilek, belki tüm bunlar sana korkutucu geliyor olabilir ama inan bana buradan dışarı çıktığın zaman bundan daha beteri bizi bekliyor, olacak. Eğer sen ya da çocuklar olmamış olsaydınız, güven bana kimse Murat'ı bulunduğu yerden ayıramazdı. Üstelik elinin ne kadar pis olduğu bilinirken..."

"O kadın..." dedi Dilek en sonunda "Onu öldürecek mi?"

Kaya, kahvesinden son bir yudum almadan hemen önce "Bazen gerçeği bilmek onu dile getirmekten daha iyidir." Dedi. Dilek, ürkse de sesini çıkarmadı.

**

"Dilek de iyi anne, merak etme."

Evin içindeki dağınıklığı toparlarken bir yandan da annesine laf yetiştiriyordu. Son dedikoduları ondan dinlemek biraz olsun kafasını dağıtmıştı. "Dur bir dakika, tane tane konuş da! Hiçbir şey anlamadım! Kimin ablası kimin?"

Geçen sene köylerinde yaşayan bir çocuk ölmüştü. Hakkında türlü türlü senaryolar üretilmişti ancak ne Zübeyde ne de ailesi buna inanmıştı. İlyas Yılmaz, genç bir çocuktu. Zehir zemberek bir aklı, konuştukça insan da daha fazla konuşma isteği uyandıran hoş bir sohbeti vardı. Eli yüzü düzgün, karıncaya bile zarar vermeyecek türde biriydi. Zübeyde, onu böyle hatırlıyordu. Ancak onun hakkında söylenenleri kabul etmiyordu. "O çocuğun arkasından herkes nasıl da atıp tuttu. Allah biliyor uzaktan akrabamız olması dışında pek bir şey bilmiyorum ama ablası var ya onun o ablası, tüm o hakaretleri, kötü niyetleri o hak ediyor, bence!"

Zübeyde, böyle kötü bir insanla akraba olmalarını kaldıramıyordu. Annesiyle daha fazla konuşmak istemeyerek telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes alıp, etrafına bakındı. Sonra aklına gelen isimle kaşlarını çattı.

6 ÜSTÜ 1 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin