14

282 33 0
                                    

Bölüm 14

Bunun bir rüya olması gerekiyordu. Ama değildi. Murat, onu öpmüştü. Hem de nasıl öpmüştü. Dilek, bir eli dudaklarında diğeri kalbinin üzerinde yatağının içinde yaramazlık yapmaktan hoşlanan, haylaz çocuklar gibi gülüyordu. Delirmişte olabilirdi hani! Ama değildi işte. Oradaydı. Her hücresi en ufak zerresine hissetmişti. Murat "Bir çaresine bakarız." Demişti üstelik. Teni karıncalanıyor, ateş basıyordu. Demek o da bir şeyler hissediyordu. 'Of çok güzel', diye düşündü. Birkaç saat sonra gün ağaracaktı ama uykusu yoktu. Bu yüzden ayağa kalktı. Sırtını yatağın başlığına dayayıp, oturdu. Başucundaki lambayı yakıp odanın aydınlanmasına neden oldu. Tıpkı Murat'ın da dudaklarına dokunup kalbindeki karanlığı ışığıyla doldurduğu gibi. Murat ise oğlunun yanındaydı. Onun yatağının tepesinde dikilmekte, yüzünde anlamsız bir tebessümle onu seyretmekteydi. Hala onu hissedebiliyordu. Hala sıcaklığını, titreyişini duyumsayabiliyordu. Çok güzeldi. Çok gerçekti. Murat, onun kendisine teslim oluşu karşısında afallarken duyguları olduğunu bilmek, içini ferahlatmıştı. Uyandığından beri geçen o on gün işkenceden farksızdı. Çocukları olmadan ve Dilek'in sesini duymadan... Ona söz vermişti. Kalbini acıttığını öğrendiği zaman, ona bunun üstesinden geleceklerine dair bir söz vermişti. Eğilip küçük oğlunun elini kavradı. İşaret parmağını avuç içine bastırırken gülümseyerek "Ne yapacağım oğlum?" diye fısıldadı. Dilek'i istiyordu. Her şeyiyle, onu hayatının tam orta yerinde istiyordu. Bugün gördüğü manzarayı sürekli görmek istiyordu. Kucağında oğluyla birlikte. Belki yakında kendi çocuğuyla... Düşünceleriyle kendisine gelirken, duygularının hiçte iyi yönde gitmediğini fark etti. Durup düşünmeliydi. Bir soluklanmalı, kızı incitmeden bir ilişkiye nasıl başlayacağını anlatması gerekecekti. Nasıl dengesiz bir adam olduğunu bilmesi gerekiyordu. "Of." Dedi yere, dizlerinin üzerine otururken uzaktan istemek ile hiçbir alakası yoktu bunun. Aşk, yanlış anlaşılmalara müsaitti. Eğer Murat hissettiklerinin bundan daha fazlası olduğuna inanırsa Allah yardımcısı olsundu. Bir erkek olarak duygularını anlatmakta ne yazık ki diğerlerinden bir farkı yoktu. Çekinecek, sırf onu çok sevdiği için her daim onun yanında kendisini hep huzursuz hissedecekti. Daha şimdiden ilk belirtilerini hissediyorken kıza karşı nasıl sabırlı ve de nazik olabilecekti? Her söylediği batacak, her hareketine bir kulp bulmaya çalışacaktı. Aşk, tam bir dengesizlik haliydi. Geldiği zaman tut yakala, yakaladığında yaşa demekle olmuyordu. Murat, şimdiden başının döndüğünü hissediyordu bile. Ya onun içine tamamen girdiğinde...

Yorgun bir gülümsemeyle gözlerini kapatırken sızlanarak bir elini yarasının üzerine koydu. Bazen hayal kurmak eliyle gerçeklere dokunana kadar işe yarardı. Murat, önlerindeki en belirsiz gerçekle baş başayken Dilek'i bilmediği bir dünyaya, kendi dünyasına alabilecek miydi bilmiyordu? Dahası Dilek buna katlanabilir miydi işte bu tam bir muammaydı.

**

Kaya, ceketini üzerine geçirip aşağı indiğinde önüne çıkan kıza kaşlarını çattı. "Günaydın, kıvırcık" deyip Jibit' in saçlarını çekiştirdi "Ne kokuyor böyle?"

Jibit, dişlerini dudağına geçirerek bakışlarını Kaya'ya çevirdi "Dilek, bir sürü krep yapıyor Kaya" dedi. Gözlerindeki parıltılar çok güzeldi.

"İçine bir sürü, istediğim kadar çikolata süreceğim." Dediğinde adam dayanamayarak gülümsedi. Eğildi ve kızı kollarının altından tuttuktan sonra kucağına aldı. "Kaç kilosun sen? Altmış mı?" diye sordu. Jibit, ona tuhaf tuhaf bakarken Kaya "Bir an önce Türkçe konuşmayı öğrenmen gerekiyor." Dedi.

"Niyeymiş?"

Dilek, elinde kevgirle mutfağın kapısında durmuş kendilerine bakıyordu. Kaya "Ne demek niye? Ona laf yetiştireceğim diye kendi dilimi unutacağım."

Dilek, hıhladı. Arkasını dönüp mutfağa girdiğinde Kaya da peşinden içeri girdi ve gördüğü manzara karşısında "Oha!" diye bağırdı "Bunlar ne kızım? Ülkede savaş mı çıktı? Yoksa tüm evsizleri eve mi topladın? Doğru söyle, bu kadar krepi kim yiyecek?"

"Bunların yarısını sen yarım dakikada öğütürsün, Kaya. Ne konuşuyorsun?" diyen Dilek, adamın kendisine dik dik bakmasıyla "İndir kızı yere." Diye homurdandı. Kaya, Jibit'i yere bırakıp masaya geçti. Ters ters Dilek'e bakıyordu. Dilek de ona. Birbirlerine karşı sürdürdükleri bakışma yarışı Jibit' in sesiyle bölünürken Kaya uzanıp kreplerden aldı. İştahı açılmış, keyfi yerinde kahvaltısını ederken içeri Murat girdi. "Günaydın" dedi.

"Abi ayaklanmışsın?"

Kollarını çekiştiren Murat, başını salladı. Kısacık bir bakış açısıyla Dilek'e bakıp göz kırptıktan sonra "İşe gideceğim." Dedi "Bu sıralar hastaneyi boşladım."

"Delirdin herhalde!"

Kaya, kaşlarını çatmış Dilek'e bakıyordu. Kız, saç diplerine kadar kızarırken Kaya ağzındaki lokmayı yutarak "Kız haklı" dedi "Abi, delirdin mi? Daha yeni ayağa kalktın. Biraz daha dinlenseydin."

Murat, krepine reçel sürerken başını iki yana salladı "Gerek yok." Dedi "Hareket edersem o kadar çabuk toparlarım. Uzun süreli yatmak ne yazık ki bana göre değil." Dedikten sonra "Saruhan kahvaltısını etti mi?" diye sordu. Sabaha karşı yanından ayrılmış, ardından hayal meyal ağladığını duymuştu. Dilek, başını salladı. Ocağın altını kapatıp, kendisine doğru dönerken "Çoktan" dedi "Şuan sabah uykusunu uyuyor." Kaya, homurdandı. İkisinin arasında ki garip hava genç adamı huzursuz etmeye başlamıştı. "Niye öyle birbirinize bakıyorsunuz?"

Kaya, başını sallayıp elindeki bıçakla ikisini işaret etti "Aferin Kıvırcık. Doğru soru. Neden öyle bakıyorsunuz birbirinize?" diye sordu. Dilek, dudaklarını yalayarak yanlarına gelirken göz ucuyla Murat'a baktı. Gayet rahat ve kayıtsızdı. Yerine otururken sanki biri minderlere cam kırıkları koymuş gibi hissediyordu. Rahatsızlık batıyordu zavallı poposuna. Çünkü Kaya, Murat'tan cevap alamayınca gözlerini bu sefer kendisine dikmişti. "Ne var ya?" diyerek, çareyi çemkirmekte bulan Dilek, Kaya'nın "Neyiniz var sizin?" diye sormaya devam ederken Murat "Yemeğini ye." Dedi. Dilek, ona teşekkür eden bir bakışla baktığı sırada adamın aniden gülümseyip, ardından göz kırpmasıyla gözleri fal taşı gibi açılıverdi. Allahım, artık her gün böyle mi olacaktı?

**

Kaya, Murat'ın peşinden içeri girerken homurdanıyordu. Murat ise onu duymuyor, ne söylediğini dikkate almıyordu. Dilek, evden çıkarlarken kendisine beklenti ile bakmıştı. Murat'ın ona cevap vermesi için yeterli bir zamanı olmadığından kızın bakışlarındaki afallamayı net bir şekilde görmüştü. Her ne olacaksa aralarında yanlış anlaşılmalar olmadan yaşanmalıydı. Genç adam, asansörün düğmesine basıp beklemeye başladığında Kaya'nın burnunun dibine girmesiyle ofladı. "Ne yapıyorsun Kaya?" diye sordu. Abdi'nin yokluğunu aratmıyordu. Genç adam "Ona aşık mı oldun?" diye sordu. Bir cevap beklediği bakışlarından belliydi. Murat, belirli belirsiz başını salladı. Henüz kendi hislerini adlandıracak bir zamanı olmamıştı. Hoşlanıyor muydu? Evet! Ama aşık mıydı? İşte bunun cevabını net olarak bilemiyordu.

"Ona aşık olamazsın." Dedi Kaya. Murat ona dik dik bakınca "Başımızda bunca dert varken dikkatini dağıtmasına müsaade edemezsin." Diye yanıtladı Kaya.

Murat "Buna karışamazsın. Dilek, dikkat dağıtacak bir neden değil."

Kaya "Sen öyle san. Gözünü açtığın ilk dakika onu sordun! Kusura bakma, buna iznim yok!" dediğinde Murat sinirleri bozulmuş bir halde gülüverdi. Sonra "Yo." Dedi "Asıl sen kusura bakma çünkü senin iznine ihtiyacım yok."

Kaya, Murat'ın dik duruşu karşısında dişlerini sıktı. Başlarına böyle bir bela almamaları gerekiyordu. Bu hem Murat'ın hem de kızın iyiliği içindi. Olurda kıza bir şey olursa Murat'ın düşeceği durumu düşünmek dahi istemiyordu. Ya da Murat'a bir şey olursa Dilek'i... 

6 ÜSTÜ 1 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin