BÖLÜM 40
Kıpır kıpırdı. Elindeki bezi Saruhan'ın altına yerleştirirken onun oyunbaz halleri gülmesine neden oluyordu. Bacaklarını kendisine çekmiş, ağzını açarak bir şeyler mırıldanıyordu. Dilek, onunla oyunlar oynamaya bayılıyordu. Eve geçmelerinin üzerinden iki gün geçmişti ve o kadar rahat ve huzurluydular ki bu aralarındaki ilişkiye de yansıyordu. Eline almış olduğu pudrayı biraz dökeceği sırada Saruhan'ın aniden dönmesiyle kıkırdadı "Gel buraya." Dedi onu yakalayarak. Güç bela bağlamış olduğu bezinin sonrasında çocuğu serbest bırakırken, bakışlarını ona dikip hareketlerini izlemeye başladı. Oturma grubunun ortasındaki puf Saruhan'ın yeni oyuncağıydı. Tombul bacaklarından birini havaya kaldırıp duruyor, kendisini yukarı çekmeye çalışıyordu. Dilek, onu seyrederken gülüyordu. Gidip yardım etmek bir yana kendi başına bir şeyler yapabilmesini istediğinde ayağa kalkıp kirlileri çöpe atmaya gitti. Ellerini yıkayıp, geri döndüğünde Saruhan'ı pufun üzerine çıkarken görüp, duraksadı. "Şimdi seni yakalayacağım. Geliyorum şimdi oraya." Diye söylendi. Çığlık atarak kıkırdayan çocuk ellerini birbirine vurup Dilek'i yanına çağırırken, genç kız bir koşu gidip çocuğu kucağına aldı. "Aferin benim oğluma be. Aferin benim kuzuma." Diye söylendi. Kucağında Saruhan ile birlikte odanın ortasında dönmeye başladılar. Yanaklarına yapışan minik eller, içini çekerek sımsıkı ona tutunurken "Aşkım benim." Dedi Dilek. Gıdığından, yanağından bol bol öpüp "Bal bal." Diye söylendi. Saruhan, başını omzuna yaslayıp içini çekti. Dilek de bu sırada mutfağa doğru yürüyordu. Akşam yemeği için hazırlık yapacağından mutfakta ne var ne yok bilmiyordu bu yüzden kucağında Saruhan ile birlikte buzdolabını açıp, ne yapacağına karar vermeye çalıştı.
Sonra bir liste oluşturması gerektiğine karar verdi. Kağıt ve kalem bulamayınca Murat'ın çalışma odasına gitti. Kapıyı açıp içeri girdi. Masasının üzerindeki küçük not kağıtlarından bir tanesini alarak, Saruhan'ı masanın üzerine oturttu "Sakın kımıldama, aşkım." Diye tembihledi. Saruhan, dikkatle ona bakıyordu. Dilek, kalemlikten bir kalem alıp aldıracağı malzemeleri yazarken içeriden duyduğu ayak sesleriyle "Buradayız." Diye bağırdı.
İçeri giren Kaya "Hayırdır?" diye sordu "Ne yapıyorsunuz?"
Dilek "Akşam yemeği için birkaç şey eksik, Kaya. Onun listesini yapıyoruz." Deyip Saruhan'a öpücük attığında çocuğun ağzını şapırdatarak bir şeyler söylemeye çalışması karşısında gülümsedi. Kaya da yanlarına gelerek oğlanı kucağına aldı. "Oğlum sen daha şimdiden mutfak işlerine yardım edersen büyüdüğünde seni kız milleti ne yapar biliyor musun?" diye sorduğunda Dilek doğrularak ikisine baktı. "Ham mı yaparlar?"
Kaya "Ham yapsalar yine iyi kızım. Düşünemiyorum." Dedi suratını buruşturup. Dilek, "Çok konuşma hadi." Deyip elindeki kağıdı Kaya'nın eline tutuşturdu "Bunların acil alınması gerekiyor."
"Peker'i gönderirim şimdi." Diyen Kaya, Saruhan ile birlikte yürümeye başladıklarında "Jibit'ten haber var mı?" diye sordu.
"Serap ve arkadaşlarıyla iyi vakit geçirdiği kesin." Dedi Dilek de "Aa bu arada," dedi "Zübeyde'yi yemeğe çağırmayı düşünüyorum."
Kaya, tam çıkıyordu ki durup ona baktı "Neden? Gelip hepimizi öldürsün diye mi? Ruh hastası kuzenini bizden uzak tut." Dedi.
Dilek "Zübeyde, ruh hastası değil."
Kaya "Doğru,o zaman sen hastasın." Diye homurdanıp dışarı çıktı. Dilek, onların peşlerinden bakarken "Çok güneşin altında durma! Çocuğun beyni yanacak!" diye bağırdı. Kaya, kendisine bağırılmasından hoşlanmamış gibi kaşlarını çatarak ona baktığında Dilek kapıyı kapatıp, Murat'ın odasına doğru yürüdü. Çalışma odasının biraz havalandırılması ve temizlenmesi gerekiyordu. Camları açıp, etrafı inceledi. Her yer toz içindeydi. Marketten istedikleri gelene kadar Dilek odayı toplamaya karar verdi ve işe koyuldu. Üstün körü bir temizliğin ardından sıra Murat'ın masasının üzerine geldiğinde toplayıp toplamayacağını düşündü ama dağınık durmasından daha iyidir diye düşünerek, masanın üzerindeki kağıtları bir dosya içerisine toplamaya başladı. Laptopun tozunu alıp, onu bir köşeye koyduktan sonra kalemliği topladı. Çöp kutusunun içindeki poşeti çıkarıp, yere bıraktıktan sonra eli kaydı ve masanın üzerindeki kalın bir dosya yere düştü.
Haline küfrederek yere eğildi. Yazılı bütün kağıtları dosyanın içine koyduğu sırada yerde duran fotoğrafları eline aldı. Ne olduğuna bakmadan içine koyduğu sırada fotoğrafın kendisine dönük olan kısmı kaşlarını çatmasına neden oldu. Dilek, kalp atışlarının hızlandığını hissediyordu. Fotoğrafı kaldırarak göz hizasına getirdi. Uzun sarı saçlar, sivri bir çene... Yere oturdu. Dosyanın içindeki diğer fotoğrafları da çıkarıp hepsine tek tek bakmaya başladığında, başından aşağı kaynar sular dökülüyordu. Kıpkırmızı oldu. Yazılı kağıtlardan birini alıp okudu. "Mine Yılmaz."
Mine Yılmaz.
Mine Yılmaz.
Mi
Ne
Mine!
Dilek, ellerindekini yere fırlatarak kendisini geriye doğru çekti. Nasıl bir tuzağın içine çekilmişti? Allahın cezası kadın burunlarının dibindeyken Dilek nasıl onu fark edememişti? Yutkundu. Sinirlenmesi bir işe yaramayacaktı. Peki tüm bunları nasıl açıklayacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6 ÜSTÜ 1 AŞK
General Fiction"Kendi planlarımızı yapıyorduk, Ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk." Dostoyevski/ Suç ve Ceza *** Murat Albayrak'ın tek istediği arkasını döndüğünde çocuklarının güvende olduğunu bilmekti. Böylece hayatlarını tehdit eden kişiyi bulabilecek...