Bölüm 13
On gün... Murat'ın vurulduğunu öğrendiği günün ardından on koca gün geçmişti. Dilek, bu süre zarfında ayakta durmaya çalışmış, aynı zamanda Murat'a karşı beslediği duyguları da bir açıklığa kavuşturmuştu içinde. Çocuklar özellikle de Jibit, eve sürekli gidip gelen, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan Kaya sayesinde Murat'ın neden gelmediğini, neden aramadığını sormayı bir kenara bırakmıştı. Tabi Dilek bunun sadece Kaya sayesinde olmadığını biliyordu. Serap, geliyordu. Sena, sürekli etraflarındaydı ve üstelik geçen iki gün boyunca isminin Ecmel olduğunu öğrendiği, uzun bacaklı, soğuk bakışlı bir kadın da Jibit'in yanından ayrılmamıştı. Zavallım Saruhan ise her şeyden habersizdi. Murat'ın eksikliğini hissediyor, baba diyerek ağlıyor olsa da bir şekilde Dilek, onun dikkatini dağıtmayı başarıyordu. Elbette televizyon ve çılgınlar gibi dönen renkli reklamlar sayesinde.
Mutfakta, Saruhan'a sebze püresi yapmak için kabakları iyice yıkarken başı düşünmekten ağrıyordu. Sürekli arayıp duran, her seferinde 'sonra konuşuruz' diyerek erteleyip durduğu kuzenini sinirlendirdiğini biliyordu. Ona Murat'ın vurulduğunu söylemişti. Keşke söylemeseydim, diye düşündüyse de iş çoktan işten geçmişti. Zübeyde'nin naraları sonraki günlerde tehditlere dönüşmüştü. Dilek, nasıl çocukları bırakıp gidebilirdi? Böyle bir adiliği hiç kimse hak etmezdi üstelik! Zaten kendisini tanıdıkça aslında hiç tanımadığını fark ediyordu. Dediğim dedik, kendini bilen biri olarak biliyordu ama aslında değildi. Çok duygusaldı ve bu eve adımını attığı günden beri çok içine atar olmuştu her şeyi... Kaşları çatılırken, gözlerinden akan yaşlara aldırış etmedi. Alışmıştı on gündür sessiz sedasız ağlamaya. Burnunu çekip, gözyaşlarını koluna silerken içeride bir şangırtı koptu. Elindekileri evyenin içine bırakıp, ellerini belindeki mutfak bezine sildi. "Jibit? Ne oldu?" diye sordu salona girdiğinde. Etrafına bakındı. Sonra gidip Saruhan'ı kucağına aldı. Kız ortalıkta gözükmüyordu.
"Gel bakalım" diyerek Saruhan'ı sımsıkı kucaklarken "Jibit?" diye bağırdı bir kez daha. Dişlerini sıkıp, sokak kapısına doğru koştu. Kapıyı açıp, verandaya çıktığında kızın kıkırdayarak "Dilek, bak Murat geldi!" diye bağırdığını duydu. Sendeledi. Eğer kucağında bir bebeğin olduğunu bilmeseydi muhtemelen dizlerinin üzerine düşerdi. Ama onun yerine tüm gücüyle, günlerdir hissettiği üzüntüyle Saruhan'a sarıldı. Gözlerini karşısındaki adama ve ona sarılıp, kahkahalar atarak öpmekte olan kıza odaklarken, iliklerine kadar titredi. Neden böyle hissetmişti? Üşüyordu. Bakışları Saruhan'a kaydı. Ona bakınca ve ne halde olduklarını fark edince, dünyası pespembe oldu. Eşini sevgiyle kapıda karşılayan bir kadın gibi hissediyordu kendisini. Özlemle... Hasretle... Çocuklarıyla, musmutlu. Nefes alamayacağını hissedince arkasını dönerek içeri girdi. Kapıyı açık bırakmıştı. Saruhan'ı, oyun yatağına oturtmak yerine hala kucağında tutuyordu. Bebeğin ise bundan şikayet eder gibi bir hali yoktu. Dilek'i kabullenmişti. Üstelik onun bluzlarını emmeyi de çok seviyordu. Dilek, yakasının kısa bir süre sonra tükürüklerden dolayı beyazlayacağını bilse de ses etmedi. Tam da o sırada kapı kapandı ve içeri kadar gelen ayak seslerini duydu. Kalbi, boğazından yukarı fırlayacaktı. Kaya, esneyerek koltuklara gelişi güzel yayılırken Jibit hala Murat'ın kucağındaydı. Dilek, ona ne olduğunu biliyordu. Buna rağmen kızı kucağında tutuyorken verdiği tepki çok şaşırtıyordu. Canı yanmıyor muydu? Sızlamıyor muydu? Usul usul hareketlerle kızını kucağından indirerek,nefeslendi. Dilek, gözlerini ondan alamıyordu. Nefes almadan,tek kelime dahi etmeden öylece adamın gözlerinin içine bakıyordu.
Saruhan, başını kaldırıp Dilek'in bluzunu kemirmeyi bırakarak babasına baktı. Güzel, tatlı kaşları çatılmış, alnı kırışmıştı. Murat, bakışlarını bebeğin gözlerine indirdiğinde, oğlunun ona nazlanmasıyla gülümsedi. Yüzünü Dilek'in göğsüne saklayan Saruhan küsmüştü babasına. Saçlarını okşamakta olan Dilek, Murat'ın karşısında duruvermesiyle derin bir nefes aldı. Genç adam "Merhaba" dedi. Sesindeki o ılımlı ton ve o gözlerindeki anlamlı bakış... Dilek, eğer onun kendisini sevebileceğine ihtimal vermiş olsaydı eğer bu bakışı, özlem diye adlandırırdı. Ama değildi. Bu yüzden bir isim koyamadı. Ama yine de içi eridi. "Hoş geldiniz" diyerek bir adım geri çekilirken Murat, kollarını uzatarak bebeğe dokundu "Oğlum..." dedi. Saruhan, ağlayacak gibi sesler çıkarırken Dilek "Size küstü" dedi. Murat, onun konuşmasındaki resmiyeti fark etmişti ama şimdi üzerinde durmayacaktı. Daha sonra... Saruhan'ı zor da olsa alarak, göğsüne çekti. Kokusunu özümsedi, onu öperken, kollarında tutarken öyle bir huzura erdi ki bundan daha güçlü bir ilacın olmadığını o an bir kez daha anladı. Ne kadar direnirse diren, babasına karşı koyamadı. Murat, onun derdini anlatabilecek kadar konuşabildiğini hayal ederken gülümsüyordu. Onun kendisine kızdığını, neden gelmediğini sorguladığı o anları gerçekten yaşıyor gibi hissetti. Oğlu etrafında pervane olacaktı. Murat da aynı şekilde onun. Kaya'nın, seslenmesi üzerine gidip geniş koltuklardan birine oturdu. Kucağında oğlu, yanında kızıyla mutlu bir adamdı ama tam değildi. Ve bunu sol yanı Dilek'i gördükçe kendisine hatırlatmaktan büyük zevk duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
6 ÜSTÜ 1 AŞK
General Fiction"Kendi planlarımızı yapıyorduk, Ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk." Dostoyevski/ Suç ve Ceza *** Murat Albayrak'ın tek istediği arkasını döndüğünde çocuklarının güvende olduğunu bilmekti. Böylece hayatlarını tehdit eden kişiyi bulabilecek...