42

225 28 0
                                    


BÖLÜM 42

İstediği kadar dönsün dursun uyuyamıyordu. Murat ile aralarının artık gerilmekten çok daha fazla bir boyuta geçtiğini biliyordu. Derin bir nefes alarak üzerindeki pikeden kurtulup, yataktan kalktı. Odanın içerisinde, elleri başının çevresinde sanki yapabilecekmiş gibi var olan ağrısını yok etmeye çalışıyordu. Ağlamak istiyor oluşu da cabasıydı. İki gündür kendisini kafesin içine kapatılmış olan fare gibi hissediyordu. Sürekli dönüyor, koşuyor ama bir şey elde edemiyordu. Huzur... Ona huzur veren adamı bulamıyordu. Murat'ın bakışlarında hep bir sorgulama vardı. Kendisiyle konuşurken -ki Dilek onunla konuşabilmek için gereğinden fazla çaba gösteriyordu- ağzından lafı cımbızla alıyordu. Murat, apaçık onunla konuşmak istemiyordu. Ona bakmaktan bile çekiniyordu. Dişlerini sıkarak ayağına terliklerini giyip odadan dışarı çıktı. Ses çıkarmamaya özen göstererek koridor boyunca koşturup, merdivenlerden aşağı inerken düşmemek için, dua ediyordu. Mutfağa girdi. Buzdolabını açıp içeriden su sürahisiyle raftan bir ağrı kesici alıp, dolabı kapattıktan sonra elindekileri rafın üzerine koyarak bir bardak aldı. Ağrı kesiciyi bol suyla içip, tezgahın üzerinde parmaklarıyla ritim tutturmaya başladığında yukarı çıkmak istemediğini biliyordu. Bu yüzden ne kadar tehlikeli olursa olsun umursamadan ısıtıcının düğmesine bastı. Su, elektirik sayesinde ısınırken Dilek kahve kavanozuna uzandı. Kapağını açmış olduğu kavanozdan kupasının içine iki tatlı kaşığı kahve koyduktan sonra ısıtıcının düğmesinin kapanmasıyla fişi çekip, suyu aldı. Bardağın içine boşaltıp seri hareketlerle karıştırıp, kaşığı lavabonun içine attı ve ilk yudumunu alırken gözlerini kapattı. Belki psikolojikti ya da değildi bilmiyordu ama o anda sanki bu tek ilacıymış, onu iyi edebilecek en güçlü etkenmiş gibi hissettiğinden mutlulukla iç geçirerek önüne döndü ve kalçasını tezgaha yaslayarak birkaç yudum daha aldı. O sırada da onun sesini duydu zaten.

"Önce ağrı kesici sonra da sütsüz kahve, öyle mi? Kalp çarpıntısından ölmeyi mi hedefliyorsun?"

Murat, kapının girişine dayanmış mahmur gözlerle onu izliyordu. Dilek, ona bakarken ağzının içindeki sıvıyı güçlükle yutkundu. Murat'ın bakışları bile onu azarlıyordu. Yeni uyanmış gibi bir hali vardı ama uyuduğunu sanmıyordu yine de üstü başı kırışmış, saçları belli ki çekiştirmekten darmadağın olmuştu. Ona yaşatmış olduğu kırgınlıklarına rağmen Dilek ona karşı bu kadar savunmasız kalmaktan nefret ediyordu. Murat'ı bu kadar sevdiğini bilmiyordu.

"Dilek? Sana bir soru sordum!"

Tabi Dilek onu sevmeye devam ederken Murat da onu azarlamaya devam ediyordu. Derin bir nefes alarak, kahvesini yudumlamaya devam etti. "Sadece biraz çarpıntı yapar." Dedi sorusuna karşılık "Öldüreceğini sanmıyorum. Aldığım ilacın dozu düşük" İki eliyle birden kupayı sıkıca kavramıştı. Murat, içeri girip yanına doğru yürümeye başlayınca derin bir nefes alıp tezgahtan çekildi. Bahçeye açılan kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açıp dışarı çıktığında, Murat'ın arkada kendisine kahve hazırladığını biliyordu. Zaten çok geçmeden de yanına gelmişti. Dilek, verandanın basamaklarında oturmuş sessizce kahvesini yudumluyordu. Murat da yanına oturup, aynı hareketleri yapmaya başladığında Dilek bunun ne kadar devam edeceğini düşünmeye başladı. Ama ikide bir dizine duran dizi ve omzuna değen kolu olduğu müddetçe düşünmesi gittikçe güçleşiyordu. "Az öteye kay." Dedi bunun üzerine "Sinirimi bozuyorsun."

Murat, bardağın üzerinden pis pis sırıtınca Dilek ona bakıp "Pislik yapma!" diye tısladı "Öteye kay!" Murat, onun dediğini yapmayınca genç kız "Minibüste bacaklarını hayvan gibi iki yana açan adamlara benziyor şu halin!" diye tısladı. kendisi ondan uzaklaştı. Derin bir nefes alırken Murat onun ne demek istediği üzerine kafa yormadı. "Seninle konuşmamız gerekiyor." Dedi. Dilek, ona bakmadı. Sadece burnundan bir ses çıkardı ve bu Murat için yeterli oldu. "Söylediğim her şeyi üzerine alınıyorsun." Dediğinde Dilek ona öyle bir bakış attı ki genç adamın kaşları havaya kalktı. "Kendini benim yerime koymuyorsun. Evet, belki seni suçlamış olabilirim, o anda bunu uygun da görmüş olabilirim ama bunu anlaman, biraz daha anlayışlı davranman gerekiyor."

"Yok ya!" dedi Dilek bunun üzerine. Elindeki kahve kupasını alt basamağa koydu. Aksi takdirde elinden bir kaza çıkacaktı. "Sen her şeyi yap, et ondan sonra benden empati kurmamı iste! Oldu canım, başka?"

Murat "Dllek!"

"Sen ne yapmak istediğini bilmiyorsun, Murat. Ben seni bak bu konuda anlıyorum işte. Sen ne kadar kötü olursan ol, istersen her yerin kanlar içinde olsun ben seni kabul edebiliyorken, sen en ufak bir şeyde benden şüphe ediyorsun ya ben bunu anlamıyorum? Daha önce koynuna aldığın kadınlar tarafından bir kazık mı yedin çünkü bence burada kazığın alasını yiyen ben oluyorum da ondan soruyorum? Acaba bu yüzden mi bu kadar şüpheci davranıyor. Beni sevmeni istemeyi ya da itiraf etmeni geçtim, zaten bu durumda senden beni sevdiğini söylemeni bile istemem çünkü buna inanmam. Şu saatten sonra asla."

Murat "Hala burnunun dikine gidiyorsun." Dediğinde Dilek "Neden? Gerçekleri söylediğim için mi yoksa bunları duymak hoşuna gitmediğinden mi? Murat, ben hayatımda ilk defa bir erkeğe bu kadar güvendim. Bu kadar sevdim. Ama bu..." Diliyle dudaklarını ıslatıp, reddedercesine başını iki yana salladı "Sana benim ağzıma sıçma hakkını vermez!" dedi.

"Allahım,Dilek!" diye bağırdı Murat duydukları karşısında. Genç kız, ona vurmaya, itelemeye başladığında Murat üzerine dökülen kahveden nasibini almıştı. "Kalbimi yerinden sökmeye çalışıyorsun, üzerimde psikolojik baskı uyguluyorsun ki bu diğer her şeyden daha kötü! Bana kendimi değersiz hissettiriyorsun! Eğer ben senin için gözden çıkarılması kolay biriysem şimdiden söyleyeyim, bu iş biter."

Murat, elindeki bardağı ileriye fırlatıp ellerini üzerine sildi. Sonra Dilek'e baktı. "İş mi? Aramızdakileri iş olarak mı görüyorsun?" diye sordu sinirle. Dilek, ayağa kalkıp basamaklardan aşağı atladı. Ellerini beline koyduktan sonra "Sence?" diye sordu "Ben son olanlardan sonra bir ilişki yaşadığımızı düşünmüyorum." Dedi ve duraksadıktan sonra "Çocuklarınla ilgileniyorum. Evle ilgileniyorum aynı zamanda seninle de ilgileniyorum. İhtiyaçlarınızla! Tüm bunlar birer iş değilde ne?" diye sordu.

"Seni var ya evire çevire döverim!" diye bağırdı Murat sinirle yerinden kalktığında. Kızın karşısına dikilmiş, çatık kaşlarla gözlerinin içine bakıyordu. "Saçma sapan şeyler söylüyorsun." Dedi.

"Sen söyletiyorsun allahın cezası!" diye bağırdı Dilek. Sonra dayanamadı ve ona vurdu. İki eliyle birden göğsüne. "Beni cezalandırıyorsun! Konuşmuyor, bakmıyorsun. Ne hissettiğimi umursamıyorsun!"

Murat "Nelerle uğraştığımı biliyorsun!" diye bağırdı ve o da onu ittirdi. Dilek, onun gücünden daha fazla etkilenerek dengesini kaybederken "Pislik ya! Sen beni nasıl itersin!" diye bağırdı. Genç adam, içinde bulundukları ana öyle şaşırmıştı ki kız düşeceği için ödü kopmuş uzanmaya çalışmıştı. Ancak Dilek dengesini yeniden sağladığında ona bağırmaktan da geri durmamıştı. "Manyak mısın ya? Gece gece beni düşürdüğün şu hale bak! Kafayı yedirteceksin bana, Dilek!"

"Delir! Delir ulan! Ben günlerdir uyku uyuyamıyorum! Hem senin yüzünden hem de çatlak arkadaşların yüzünden! Sizin gibi süper güçlere sahip, efsane olacak kavgalara girmemiş olduğum için lütfen beni affet ama bu dünyada normal bir hayat yaşamak için çalışan insanlarda var ve onlardan biri de benim! Anladın mı? Sana gelene kadar benim de normal bir hayatım vardı. Ayakta durmaya çalışıyor, geçimimi sağlayacak kadar para kazanıyordum. Ayyaşlarla kimi zaman askıntı olan insanlarla uğraşıyor olsam da hiçbiri canımı bu kadar sıkmıyordu. Yakmıyordu. Benden asla anlayamayacağım bir durumu anlamamı istiyorsun. Sadece sen de değil, arkadaşların da bunu istiyor. Ama bunu isterken sürekli bağırıyorsunuz, aşağılar gibi konuşuyorsunuz sanki sizin hayatlarınız çok mükemmelmiş gibi..." dedikten sonra ne olduğunu anlamadığı bir şekilde ağlamaya başladı. "Beni üzüyorsunuz. Kırıyorsunuz. Kendimi size karşı güçlü göstereceğim diye yoruluyorum. Her biriniz benden seni kabul etmemi bekliyor ama asıl siz beni kabul etmiyorsunuz. Sanki ben kusurluymuşum gibi... Bir de bu son olanlar. Ben o kadını tanımıyorum bile. Onun karşıma çıkmış olması benim suçum değil. Onunla konuşmam, dertleşmem bile bir suç değil çünkü konuşacak birilerine ihtiyacım vardı. Çünkü sadece seninle olmayla alakalı değildi bu. Yan yana geldiğimizde konuşmaktan çok soyunma eylemini gerçekleştiriyoruz, aramızda konuşulmayan o kadar çok şey var ki bana her dokunduğunda tenimin altına kazıyorsun." Dedi.

Murat, yüzünü avuçlarının arasına aldığında "Senden ayrılıyorum." Dedi. Genç adam, alnını alnına dayayarak "Hayır." Dedikten sonra içini çekti. "Benden ayrılmıyorsun."

"Evet, ayrılıyorum." Dedi Dilek burnunu çeke çeke.

"Beni seviyorsun." Dedi Murat. Kızın hırsından terlemiş olan tenine bir öpücük bıraktı. "Severek ayrılıyorum." Dedi Dilek ve ondan kurtulmaya çalıştı.

"Acı çekeriz." Dedi Murat ona biraz daha sokulurken.

"Sanki şimdi çekmiyoruz. Merak etme, ikimizde ölmeyiz. En azından sen ölmezsin. Bırakır mısın, lütfen?" diyen Dilek, ona vurmaya başladığında Murat "Özür dilerim." Dedi.

"Siktir oradan!" dedi Dilek "Kabul etmiyorum! Özrün senin olsun! Yarın sabah evden taşınıyorum." Dediğinde dizleri titriyordu. Ağrı kesici ile kahveyi aynı anda almayacaktı.

"Buna izin vermiyorum." Diyen Murat kızı sımsıkı kucaklarken Dilek "Zorla mı ulan? Bu da mı zorla? Sen ne zorba bir adammışsın ya! Nefret ediyorum senden!"

"Etmiyorsun." Dedi Murat onu kucağına alırken "Edeceğim. Kırk kere söyleyeyim de bak gör nasıl ediyorum." Murat, içeri girdiklerinde başını iki yana sallıyordu. "Çok sıcak" diyen Dilek'i zapt etmek zorlaşırken "Dilek?" dedi.

"Kes sesini." Diye tısladı "Senin sesini bile duymak istemiyorum." Diyerek kucağından inmeye çalışırken Murat da neredeyse dengesini kaybediyordu. "Bir daha kahve ile ağrı kesiciyi aynı anda içmeyeceksin!" diye uyardıktan sonra kızı hapasladığı gibi kollarına sabitledi. Dilek, çığlık atsa da Murat umursamadı ve onu kendi yatak odasına götürdü. Kapıyı açıp, ardından ayağıyla kapattıktan sonra "Çok sıcak ya." Diye söyleniyordu Dilek. Murat, onu yatağına yatırıp bir eliyle nabzını kontrol etti. Hızlıydı. Kız üzerindekileri çıkarmaya çalıştığında ona engel olup, bileklerinden tuttu. "Seni bağlarım, rahat dur" dedi.

"Seni şikayet edeceğim." Dedi Dilek bunun üzerine. Başını yastığa koyarak gözlerini kapattı. Murat, onu seyretti. Bir parmağı kızın blleğinin üzerinde nabzını kontrol ediyordu. "Seni de tıpkı çocuklarımı koruduğum gibi korumalıyım." Dedi. Bir gün önce öğrendikleri yüzünden ne yapacağını şaşırmıştı. Ama bunun için Dilek'i suçlamıyordu. Sadece nasıl davranması gerektiğinden emin olamamıştı. "Dilek?" diye fısıldadı sonra usulca. Gözleri alev alevdi.

"Hııı?" dedi Dilek. Murat, ona cevap vermeyince genç kız gözlerini aralayıp ona baktı. Boşta olan eliyle boynunu kavrayıp, onu kendisine çektikten sonra dudaklarını birleştirerek iç geçirdi. Bir süre öpüştüler. Dilek, uykunun tatlı kollarına uzanmadan hemen önce Murat "Seni seviyorum." Diye fısıldadı. Geri çekilmemiş kızın yüzünü seyrediyordu. Dilek, içini çekerek "Yalancı. Ağzınla kuş bile tutsan inanmıyorum" Diye fısıldadı sonra bir gözünü açıp "Bir daha söylesene" dedi. Genç adam, gülümseyerek başını salladı. O esneyerek Murat'a sırtını dönerken, Murat onu bir kez daha sevdiğini söyledi. Aynı zamanda Mine'nin elindeki kozun ne olduğunu da... Sadece onu ne zaman ve nasıl kullanacağını bilmiyordu o kadar...

**

Çok sıcaktı. Öyle bir sıcaklıktı ki hissettiği yanıyordu resmen ve sırılsıklamdı. Nefes alacak, serinleyecek alanı yokmuş gibiydi. Dilek, kendisini böyle terleten şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey gece Murat ile kavga ettiği ve aşırı doz kafein aldığıydı. Başı ağrıyarak gözlerini araladı. Başucundaki saat sabahın altısını gösteriyordu. Buruşturduğu yüzüyle odaya bakınırken nerede olduğunu hatırlayıp, sol kolunu kaldırıp gerinmeye çalıştı ancak dirseğinin sert bir yüzeye çarpmasıyla hemen arkasında bir ses işiterek arkasını döndü. "Kaşım." Diye homurdanan Murat kızı saran kollarını çözerek yatakta oturduğunda Dilek de kalkmıştı. "Murat? İyi misin?" diye sordu. Elini tutmuş, indirmeye çalışıyordu. "Bir bırak, bakayım. Bakayım nasıl?" diye soruyordu.

"Feleğim şaştı yemin ediyorum." Diye homurdanan genç adam "Senin bu saatte ayakta ne işin var?" diye kızdı. Elini aşağı indirdiğinde kaşının üzerinde hafif bir kızarıklık vardı. Dilek, rahatladı "Oh be. Kötü bir şey yokmuş." Dedi elini kalbinin üzerine koyarak. Murat, onu öldürecekmiş gibi bakarken genç kız geri yatarak esnedi ve "Kaldığım yerden uyumaya devam edebilirim." Dedi.

Murat, başını iki yana sallayarak yerine uzandı. Kıza sırtını dönerek esnerken kaşı hala zonkluyordu. Tabi sabahın köründe uyanan başka yerleri de... Gözlerini kapatıp, başını yastığa daha fazla gömerken belinde hissettiği dokunuşlarla kaşlarını çattı. "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Dilek, onu çıldırtmaya yemin etmiş gibi kedi gibi mırıldanarak bir ses çıkardıktan sonra boynuna bir öpücük kondurarak geri çekildi. Murat, hışımla ona doğru döndü. "Ne bu şimdi?" diye sordu. Dilek, gözlerini kapatarak iç geçirdi. "Çok sıcak." Dedi "Bunaldım." Sonra birden doğruldu ve üzerindeki badiyi çıkardı. Murat, ona tek gözüyle ama çatık kaşlarla bakıyordu. Dilek, ona bakıp iç geçirdi. Sonra üzerine çıktı. Adamın karnının üzerine oturduğunda Murat'ın tişörtünün eteklerinden tutup, üzerinden çıkardı. Murat, itiraz etmiyordu çünkü bunun sonunda ne olacağını deli gibi merak ediyordu. "Beni öldürecek misin? O yüzden mi bu kadar sevecen davranıyorsun sabahın köründe?" diye sorduğunda kızın pijamasının lastiğine takılan parmaklarına baktı. "Dilek?" dedi "Eğer benimle pis bir oyun oynayacaksan bu hiç iyi olmaz seni uyarıyorum."

"Of çok konuşuyorsun." Diyen Dilek genç adamın eşofmanını sıyırıp yeniden üzerine oturdu. Gözlerinin içine bakıp gülümsedikten sonra dudaklarını birleştirdi. Tatlı bir öpüşmeydi ancak Dilek üzerindekileri çıkarmaya başlayıp, yumuşacık teniyle adamın üzerinde tereyağı gibi kayarken öpüşme tatlı olmaktan çıkıp, seviye atladı. "Hani beni terk ediyordun?" diye sordu Murat dişleri kızın alt dudağına geçtiğinde. Dilek de bu sırada onun etlerini sıkıyordu. Genç adam, canı yansa da ses etmiyor, ondan bir cevap bekliyordu. Dilek, onun yanağını öpüp, okşarken "Aklımda." Dedi nefes nefese "Ama önce ihtiyacım olanı almam gerekiyor." Sonra tek seferde genç adamı içine aldı. Murat, dişlerini sıkarak homurdanırken Dilek dişlerini genç adamın omzuna geçirdi. "Bitti bu iş." Dedi.

Murat "Ben bittim." Dedi "Şuanda. Tam da burada!" Dilek, üzerinde ritmik hareketlerle gidip gelirken kıkırdadı. Nefes nefese "Beter ol." Dedi "Gidiyorum."

Murat, onu yanlış anladı ve kaçmasın diyerek kızı altına alıp, üzerine çıktı. Dilek, hissettiği baskıyla küçük bir çığlık atarken "Gidemezsin." Dedi Murat.

Dilek, gözleri ışıl ışıl parlarken "Bekle ve gör." Dedi "Bak nasıl gidiyorum. Gideceğim de sadece biraz rahatlamam lazım."

Murat, onu hırsla öptü. Nefes nefese "Ha demek beni kötü emellerin için kullanıyorsun?" dedi.

"Biz buna alışveriş diyoruz, canım. Alış." Murat, onun söylediklerine başını iki yana sallarken hareketlerini hızlandırıp başını kaldırdı. Dilek, gözlerini sımsıkı yummuş dudaklarına dişlerini geçirmişti. "Seni seviyorum." Dedi.

"Bunu sadece mecbur olduğunu hissettiğin için söylüyorsun." Dedi Dilek "Ama yine de duymak güzel. Ay!" Murat, içine daha sert girdiğinde genç kız tırnaklarını sırtı boyunca kaydırıp adamın kalçalarına batırdı. Onları avuçlayıp, sıkarken "Nazik ol." Diye uyardı.

"Bunun senin için bir anlamı olmadığını söyleyemezsin." Diyen Murat'a içtenlikle bakan Dilek, onun hareketlerine uyum sağlamaya çalışırken hissettiklerini göstermemeye kararlıydı. "Ağzınla kuş tutman gerekecek." Dedi "Şuan da bunu söylüyorsun çünkü kendini zevkten dört köşe hissediyorsun. Tıpkı benim gibi. Sana ne söylesem, senden ne istersem şuan da kabul edecek durumdasın." Deyip başını arkaya attıktan sonra inlemeye başladı. Murat, seviştikleri sırada bile konuştukları konuya inanamıyordu. Gülerek eğildi ve kızın boynunu öpmeye başladı. Dilek, ona sımsıkı sarılmış içindeki hislerin çağlamasından korkarak gözlerini yumarken, birbirine bastırmış olduğu dudaklarının arasından ağlamaya benzer sesler gibi iniltiler dökülüyordu. Bir şey olmuştu, biliyordu. Gece yaptıkları tartışmadan önce bir şey olmuştu. Murat'ı kendisine iten, onu sevdiğini söyleten. Dilek, ne olduğunu bilmiyordu ama onunla ilgili bir şeyler olduğunu biliyordu. Emindi.

**

Dilek, Murat uyanmadan yanından ayrılmış, güzel bir banyonun ardından soluğu çocukların yanında almıştı. Saruhan'ın odasına girdiğinde onu Jibit ile oynarken bulmuştu. Jibit, her zamanki gibi birikmiş sorularıyla onu bezdiriyordu. "Dilek, Hedeon ne zaman konuşmaya başlayacak?" Saruhan'ı, kucağına almış birlikte dışarı çıkmışlardı. Merdivenlerden aşağı indikleri sırada "Erkek bebeklerinin bu konuda üşengeç olduğunu söylerler." Dedi "Babaannem, babamın dört yaşında konuşmaya başladığını söyledi ki o zaman bile çok az konuşuyormuş. Ama Saruhan o kadara kalmaz, iki yaşında falan konuşur. Merak etme."

Jibit "Ama canımı sıkıyor." Dedi bunun üzerine "Çok sıkılıyorum."

Dilek, gülerek kızın başını okşarken birlikte mutfağa yürüdüler. İkisi birden "Günaydın Kaya." Dediklerinde genç adam "Günaydın, kızlar ve bir maydonoz." Deyip Saruhan'a baktı. Kızların ikisi de kıkırdadıklarında Dilek "Nesi varmış benim oğlumun? Hiçte maydonoz falan değil." Dedi.

Jibit, taburelerden birine oturdu. Dilek de Saruhan'ı mama sandalyesine oturttu. Çocukların kahvaltısını hazırlamaya başlarken Kaya "Demek barıştınız?" dedi. Dilek, cevap vermek yerine başını salladı. "Tam barışmak değil aslında. Tartıştık, konuştuk ve yine tartıştık." Dedi. Kaya, başını sallarken "Detayları bilmek istemiyorum." Dedi.

"Anlatacağımı da nereden çıkardın?" diye sordu Dilek dilimledi çilekleri blendıra atarken. "Suratında aptal bir ifade var." Diyen Kaya, ağzına bir salatalık dilimi atmıştı ki Dilek'in "Hadi benim aptal bir ifade var. Sen neden Belemi'yi her gördüğünde sıçamıyormuşsun gibi yüzünü buruşturuyorsun?"

Kaya, duyduklarının şokuyla öksürmeye başladığında Dilek kıkırdayarak ılık sütü blendırın içine döktü. Aleti çalıştırırken Kaya "Yok öyle bir şey." Dedi.

Dilek "Hı hı, eminim öyledir. Kızın aurası bile çok güçlü. Tuttuğunu koparan cinslere benziyor."

"Evet." Dedi Kaya kısık bir sesle "Kafayı benimkini tutmaya takmış, koparmaması için uzak duruyorum." Dediğinde Dilek önce ona bakakaldı ardından kahkahalarla gülmeye başladı. Kaya da ne söylediğini fark edince güldü. "Ondan korkuyorsun?" dedi Dilek "İnanamıyorum ya. Allahım ne dedikodular dönüyormuş da haberim yokmuş. Bundan sonra Belemi buraya geldiğinde onu azarlamayacağım. Güzelce ağırlayacağım." Dediğinde Kaya "Kızım seni döverim. Başıma iş açma benim." Dedi.

"Neden? Senden hoşlanan biriyle birlikte olmak istemez misin?"

Çocuklar, bağırınca Dilek yanından ayrılmıştı ama Kaya hala düşünüyordu. Belemi'de ki auranın farkındaydı. Hatta her şeyinin farkındaydı ve ondan öyle kolay kurtulabileceğini de düşünmüyordu. Kız, sırf ona olan zaafı yüzünden Mine'nin elinde kozu olduğunu söylemişti. Kaya, bunun için ona müteşekkirdi çünkü o söylemese asla Mine'nin elinde olanı bulamazlardı. Ama tüm bunlar bir yana, Belemi'deki bir şey, Kaya'nın tüm hayatını geride bırakıp gitmek istemesine neden oluyordu. Bu da bir erkek olarak onu korkutuyordu. Birkaç saatlik zevk için onun hayatına dahil olamazdı. Belemi için tüm bunlar kolay olabilirdi ama Kaya gibi adamlar için bu çok zordu. Özellikle de onu kendisine sahiden ihtiyacı varmış gibi baktığını görünceye dek...

**

Güzel şeyler aniden ortaya çıkmazdı ama felaketler için ne yazık ki aynı şey geçerli değildi. Mine Yılmaz, evindeki ofisin içinde oradan oraya yürürken adamlarına emirler yağdırıyordu. Dilek'in, kendisi ile ilgili gerçeği öğrendiğinden habersizdi ancak bu onunla ilgili yapmak istediklerinden vazgeçeceği anlamına gelmiyordu. "Uydudan bağlantı sağlanıyor." Diyen adamına bakan genç kadın gülümserken "Bugün birilerinin canı çok fena, yanacak." Dedi. Bakışları ekranın üzerindeydi. "Bağlantı sağlandı." Dedi "Zübeyde'nin hattı şuan da bilgisayarında." Mine, bilgisayarın başına geçerek Zübeyde'nin rehberine girdi. Dilek'in numarasını sola kaydırıp, mesaj bölümünü açtı. Ona evinin adresini verdi ve buraya gelmesini söyledi. Gönder tuşuna bastıktan sonra adamlarından biri "Dilek'in yokluğunu fark ettiklerinde ilk Zübeyde'yi arayacaklar." Dedi "Hat bize bağlandığından..."

"Biz çıkacağız, karşılarına." Dedi Mine. "Eğlenceli olacak." Deyip arkasına yaslandıktan sonra gülmeye başladı. Bugün birilerinin kanı dökülecekti. "Bakalım Murat Albayrak, sevdiği kadının parçalanmış bedenini görünce ne yapacak?"

***

Murat, elinde Dilek'in cep telefonuyla mutfağa girdiğinde genç kız Kaya ile sohbet ediyordu. "Zübeyde, mesaj atmış." Dedi ve yerde oynamakta olan oğlunu kucağına alıp, masaya oturdu. "Daha yeni yemek yedi." Dedi Dilek "Sakın bir şey yedireyim deme."

Murat ona anlamlı bakışlar atarken Dilek de telefonunu açmıştı. Zübeyde'nin mesajlarını okurken "Burası neresi be?" diye homurdandı.

Kaya "Ne oldu? Nereye çağırıyor seni? Söyle o buraya gelsin." Dedi.

"Ev sahibiyle tartışmış," dedi Dilek "Çalıştığı yerden bir arkadaşı ona bir ev bulmuş, oraya gelmemi istiyor. Birlikte bakmamızı istediğini söylemiş." Zübeyde'nin tarif ettiği adres zengin muhitiydi. Pek çok ev müstakil ve villalardan oluşuyordu. Kendi kaldıkları evin bile kirasını zor ödeyebiliyorken villada nasıl yaşayacaktı bu kız?

"Gideceksin o zaman?" dedi Murat.

"Evet. Çocukları da alırım."

Kaya, başını çevirip Murat'a baktı. "Toplantın ne zamandı?" diye sordu. Murat, kahvesini içip saatine baktı. "İki saat sonra." Dedi ancak Dilek tam bu sırada "Saçmalamayın." Dedi "Ben Peker ile giderim. Sonra hemen döneriz. Benim yüzümden işinizi ertelemeyin. Ya da Serap'ı çağırın isterseniz?"

"Onlar şehir dışındalar." Dedi Murat "Ufak bir işleri var."

Dilek, ayağa kalkıp masadaki boşları toplamaya başladığında "Tamam o zaman." Dedi "Biz Peker ile gideriz." Dedi "Hatta Cengiz'di sanırım adı o da bizimle gelir, olur mu?"

"İki araba gidin." Dedi Murat "Ne olur ne olmaz." Dedikten sonra Kaya dışarıdaki adamları ayarlamak üzere yanlarından ayrıldı. Dilek, Murat'ın yanına gelip "Hemen döneceğiz." Dedi. Genç adam, başını sallayarak oğluna gülümsedi. Onu yanaklarından öperken Dilek de içeri girmiş, Jibit'e sesleniyordu.

**

Hepsi aynı anda evden çıkmışlardı. Peker, dikiz aynasından arkasındaki aracın gelip gelmediğini merak ederken "Kuzeninizin bu muhite taşınacağını düşünmemiştim." Dedi. Dilek, Saruhan ile Jibit'ten bakışlarını çekerek Peker'e baktı "Ben de. Aklından ne geçiyor anlamıyorum zaten." Deyip cep telefonunu çıkardı "Hayır, ev bir de eşyalı biliyor musun? Kirasını düşünemiyorum." Dedikten sonra mesaj yazdı kuzenine. "Geldim ben. Sen neredesin?"

"İçerideyim. Sen de gel. Ev sahibi de burada. Biraz oturmamızı istiyor."

"Benimle yukarı mı gelmek istersiniz yoksa burada Peker abinizle durabilir misiniz?" diye sordu çocuklara dönerek. Jibit, çoktan kararını vermişti. Yeni bir yer görmek onun için paha biçilemezdi bu yüzden oyunu Dilek'le gitmekten yana kullanmıştı. Dilek, dışarı çıkıp Saruhan'ı kucağına aldı. Jibit yanında birlikte eve doğru yürürlerken Peker de hemen arkalarındaydı. Yanında Cengiz arkadaki aracın içinde de beş adamı vardı. Camlar kurşun geçirmez aynı zamanda kendileri de çelik yelek giymişlerdi ve Peker'in iç güdüleri dikkatli olmalarını söylüyordu. Dilek, evin içine girip kapıyı kapattığında Peker'in yanında duran Cengiz "Çok sessiz." Diye mırıldandı "Dikkatli olalım."

Peker, başını sallarken çok geçmeden takviye aracı istedi. Burnuna pis kokular geliyordu. "On dakika sonra içeriden çıkmazlarsa içeri gireceğiz." Dedi. Adamlar aynı anda kabul ettiler ve Peker içinden saymaya başladı. "Kafamızı koruyabileceğimiz bir yerde duralım." Dedi "Neler olduğunu daha iyi anlarız."

***

Dilek, içeri girdiklerinde etrafa bakındı bir süre. Sonra bir adam yanına geldi ve onları gülümseyerek üst kata çıkardı. Dilek, evin kirasından tut, giderine kadar adama sorular sorarken çantasını Jibit'e uzatmış, telefonunu da içine koyması için vermişti. Üst kattaki oturma odasından içeri girdiklerindeyse Dilek derin bir nefes almıştı çünkü ev çok güzeldi. "Zübeyde?" diye bağırdı sonra. Yanındaki adam hemen geleceğini söyleyerek yanından ayrılırken Saruhan'ı koltuğun üzerinde oturan Jibit'in yanına oturttu. "Sakın kalkma, tamam mı aşkım?" dedikten sonra yeniden bağırdı. İyice işkillenmeye başladığında "Jibit, telefonumu versene canım." Dedi ancak o anda duyduğu ayak sesleriyle "Neredesin sen?" diye bağırdı. Arkasına döndüğündeyse olduğu yerde kalakalmıştı. Mine, buradaydı. Hemen karşısında. Ancak kadın şaşkındı. Sanki bir şeylere inanamıyormuş gibi bir hali vardı. Dilek'in sinirleri bozulmuştu. Dayanamayarak gülmeye başladığında karşısındaki kadının şaşkınlığını yüzünde görebiliyordu. Dilek, derin bir nefes alarak yutkunduktan sonra kadını iki eliyle iterek üzerine yürüdü. "Demek ablanı görmeye geldin, ha? Demek geçerken uğruyordun öyle mi?" Gömleğinin yakasından tutarak Mine'yi kendisine doğru çekti. "Seni ruh hastası, manyak! Seni sinsi, şeytan! Öğrenemeyeceğimi mi düşündün?" dedikten sonra kadını iterek bıraktı. Mine, hala yumuşak bir ifadeyle gözlerinin içine bakıp, gülüyordu. İşaret parmağını Dilek'e doğrulttu. "Planlarım biraz sekteye uğrayacak tabi ama bu yine de vermek istediğim zararın ölçüsünü azaltmayacak!" diyerek bir adım geriledi. Dilek'i incelemesinde, onu izlemesinde gizli bir şeyler var gibiydi. Kıpırdadı. "Şimdi sen buradasın," dedi "Kendi ayağınla benim seni çağırdığım yere geldin."

Dilek, ona ne demek istediğini anlamak istercesine bakmaya başladığında Mine gözlerini kısarak "Üstelik ne kadar tehlikeli olduğumu bilmene rağmen. Hem de onlarla birlikte..." dediğinde gözlerini iri iri açarak önce ona ardından da işaret ettiği yere baktı. Çocuklar... Başını çevirip yeniden Mine'ye baktığında yerin ayaklarının altından çekildiğini hissediyordu.

**

Zübeyde ise o sırada sinirle söyleniyordu. "Ne oldu yine bu telefona be! Allahın cezası ilk işim seni atmak olacak!" deyip yoldan geçen bir taksiyi durdurdu. Dilek'in adresini söyleyip yola çıktığında herşeyden habersizdi.

**

Dilek, ne olduğunu anlamıyordu. Eğer bu bir şakaysa hiç komik değildi. Karşısındaki kadının gözlerinin içine bakarken bir yandan korkusunu gizlemeye çalışıyor bir yandansa söyledikleri doğruysa çocukları nasıl koruyacağını düşünüyordu. Peker'i çağırmalı, bağırmalıydı. Ama tüm bunları düşündüğü sırada Mine, bir nefes alarak üzerine doğru bir adım attı. Gülümsüyor, bakışları hem kendisinde hem de çocukların üzerinde gidip geliyordu. "Beni kandırdın," diye fısıldadı Dilek "Neden?"

Kadının yüzünde korumakta olduğu şaşkınlığı korkutucuydu. "Bir nedeni yok." Derken söylediklerinde ciddi olduğunu bildirmek ister gibiydi. "Sen sadece oradaydın ve benim müdahale etmemi bekliyordun. Hepsi bu. Geldim ve kaleyi içten fethettim. Sen benim Truva atımsın, tatlım." Dediğinde Dilek başını iki yana sallayarak itiraz etti "Bu doğru değil! Ben sana yardım etmedim! Seni tanımıyordum bile! Ben senin atın falan değilim!" dedikten sonra etrafına bakındı "Zübeyde, nerde?" diye bağırdı "Ne yaptın ona?" dediğinde kadının gülümsemesi bir nebze daha arttı. Dilek, hararetle etrafına bakınmaya başladı. Bu sırada da arkalarında durmakta olan Jibit kolunu çekiştirerek ona bakmasını sağladı. "Bir sorun mu var Dilek? Neler oluyor?" diye sordu. Genç kız, avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. 'Kaçın' diye çığlık atmak... Gözleri korkuyla irileşirken "Hayır, canım," dedi "Bir şey olduğu yok."

"Henüz." Dedi Mine başını uzatarak. Jibit, ona bakarak kaşlarını çattı. Sonra Dilek'in kol çantasını yerden alıp, Saruhan'ın yanına geri döndü. Koltuğa otururken bakışları Mine'ye odaklanmıştı. Tüm bunlar olurken Mine de bakışlarını kızdan çekerek Dilek'e baktı. "Kuzeninin burada değil." Dedi "Teknolojinin ne kadar ilerlediğini biliyorsun öyle değil mi? Telefonların seri numaralarından ve de hatların, uydu üzerinden bağlantı kurulabiliyor. Kuzeninin telefonu şuan da bana yönlendirilmiş durumda." Dediğinde derin bir nefes alıp "Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız." Dedi. İşaret parmağını havaya kaldırmış sanki çok önemli bir şeyi söylemek üzereymiş gibi görünüyordu. Dilek, ağzını açtı. Mine de "A-ah, bunu önermem. Zaten istesen de sesini duyuramazsın çünkü camlar ses geçirmez. Sizi burada kıtır kıtır kessem çığlıklarınızı sadece ben duyabilirim." Dediğinde Dilek yutkundu. Dudaklarını birbirine bastırdı. Mine de bu sırada "Adamlarım seni gideceğin yere kadar bırakacak," dedi "Elbette kapıdaki korumaları öldürdükten sonra. Çocukları getirdiğin için teşekkür ederim." Dediğinde Dilek'in nefesi boğazında tıkanmış, onları net bir şekilde duyan Jibit ise "Ne! Dilek!" diye bağırdı. Dilek, ona itiraz edercesine başını salladı. Gözlerinin kenarından akan gözyaşlarının şuan içinde bulunduğu duruma bir faydası yoktu. Elleri iki yanında yumruk olurken "Onlar olmadan hiçbir yere gitmiyorum." Dedi. Kadın umarsız bir tavırla gülümsedi. Sanki Dilek'e bu son şansın der gibiydi. Eğer şimdi gitmezsen olacaklardan ben sorumlu değilim, der gibiydi.

"Jibit!" dedi Dilek derin bir nefes alırken "Toparlan, gidiyoruz!"

Mine "Bunu yapmanı önermem tatlım." Dedi. Sabırsızca bekliyor ama bir yandan da Dilek'in ne yapacağını deli gibi merak ediyordu.

"Gidiyoruz." Dediğinde Mine "O kadar kolay değil." Diyerek önünde durdu. Dilek, ona baktı. Baktı. Baktı. Ardından gözlerini devirerek bir eliyle Jibit'in elinden tuttu. Eğildi ve Saruhan'ı tek koluyla kucağına aldı. Kadını arkasında bırakarak oturma odasından çıktı ve yürümeye başladılar. "Bulabildiğin ilk fırsatta tüm gücünle çığlık at." Diye mırıldandı. Jibit, başını salladı. Dilek'in çantasını tutmuş bir yandan ona destek olmaya çalışıyor diğer yandan da gözleriyle etrafı tarıyordu. Sanki gücü kendisinden büyüklere yetebilecekmiş gibi...

"Ay!"

"Dilek!" Jibit, irice açtığı gözleriyle geriye doğru çekilen Dilek'e baktı. Genç kız, Mine'nin darbesinden kaçamamıştı. Saruhan,kucağından kaydığı sırada onu tutan Jibit alelacele merdivenlerden aşağı inerken çığlık atmaya başladı. Mine, onların peşinden bakıp Dilek'e döndü "Seni uyarmıştım," dedi "Uyarmamış mıydım?!" diye bağırdığında Dilek kadının elinde ters dönerek saçının kopma riskiyle göz göze gelse de umursamadı. Onun bileğini tutup burunları birbirine değene kadar yaklaştı. Sonra "Siktir git!" diye tısladı. ve kafa attı. Kadın boğuk bir çığlık atarak geriye doğru sendelerken Dilek saçından bir tutamın köküyle birlikte koptuğunu hissederek bağırdı. Burnu da kanıyordu. Arkasını dönüp, çocukların peşinden inmek istedi ama yapamadı. Mine, onu yakaladı ve tırnaklarıyla derisini yüzmek ister gibi tırmalamaya, açtığı kesiklerde yaralar açmaya başladı. "Peker! Peker, imdat!" diye çığlık atan Dilek kadından kurtulmaya çalışırken içinde beliren anlamsız sakinliği yok etmek istiyordu. Dilek, evet ondan korkuyordu. Evet bu kadın ona ve çocuklara zarar verecekti ama Dilek de kavga etmeden, karşılığını ona vermeden teslim olmayacak, yenilmeyecekti.

Jibit'in sesini duydu sonra. "Kaçın!" diye çığlık attı "Kaç ablacım kaç!"

Aşağıdan kızın çığlıklarını duymaya başladığında başkalarının da sesini duyuyordu. Bir yerde camın kırıldığını duydu. Peker'in sesi... Aşağıda Jibit nasıl çıkacağını hesaplamaya çalışırken duyduğu silah sesleriyle Saruhan'ı da alıp, merdivenin altına saklandı. "Sus Hedeon! Sakın sesini çıkarma." Diye tembihledikten sonra gözlerini yumarak beklemeye başladı. Dilek de üst katta kadınla boğuşuyordu. Bulabildiği ilk fırsatta ona tokat atıyor,etini koparmak istercesine sıkıp geri çekiyordu. En sonunda bunların yetmeyeceğini fark ettiğinde ona yumruklarıyla karşılık vermeye başladı. Daha önce bu şekilde kavga etmemişti. Kız kavgaları genelde saçların yolunmasıyla son bulurdu. Dilek, fiziksel şiddetin tadını bilmezdi bu yüzden.

"Ah!" Yüzüne almış olduğu darbe başının geriye savrulmasına neden oldu. Daha önce kimse ona bu şekilde karşılık vermemiş, vurmamıştı. Mine, nereden bulduğunu bilmediği sert bir şeyle vurup duruyor, tekme atıyordu. Dilek, yüzünün parçalandığını hissediyordu. "Bugün seni öldürecektim." Diyordu Mine nefes nefese "Ama çocukları getirdiğini görünce vazgeçtim. Şaşırdım ve canını bağışlamaya karar vermiştim. Ama sen kaşındın. Seni burada öldüreceğim, sonra da onları öldüreceğim." Dışarıdan gelen silah seslerine karşılık o kadar sakindi ki umurunda değildi. Dilek, tüm bedeni sızlamasına rağmen "Dur." Dedi kolunu kaldırıp "Sen haklıydın. Gitmem gerekiyordu." Dedi. Mine, bir kolu havada ona bakarken Dilek bakışlarını onun yüzüne dikip, son bir kuvvetle üzerine atıldı. Dengesini kaybetti. Kadınla birlikte merdivenlerden aşağı yuvarlandıklarında Jibit gördükleri, duydukları karşısında dehşete düşmüş, Saruhan ise korkarak ağlamaya başlamıştı. Sokak kapısının açılmasıyla içeriye giren adamlar,kadının bağırmasıyla Dilek'e saldırırken, Dilek kırılan kaburgalarının acısını hissetmemeye çalışıyordu. Ağzından, burnundan kan geliyordu oluk oluk. Merdivenin aralığından bakan Jibit'i gören gözleri, kanayan kaşından akan kaplandı. Ağlıyordu. "Ben yapmadım," dedi "Ben yapmadım, Jibit."

Peker'in sesini duydular sonra. Dilek'in başındaki üç adam yere yığılırlarken kadının sesini duyuyordu her biri.

Jibit'in dudakları büzüldü. Geriye döndü. Sırtını yaslayarak derin bir nefes verdikten sonra Dilek'in çantasını açıp içine baktı. Kesici bir şeyler arıyordu ama o anda... Cep telefonu! Dilek'in cep telefonu çantasındaydı. Kurtarıcılarını bulmuş gibi cep telefonunu eline aldı ve rehbere girdi. Murat'ın isminin üzerine basıp, Saruhan'ı kucağına doğru çekti. "Aç Murat..." diye inledi. Titriyordu. Dilek'i öldüreceklerdi. Onu kaybedecek, bir daha kimse onu, Dilek gibi sevmeyecekti.

**
"Yok yok! Neredeler! Hiçbirinin telefonuna ulaşılmıyor!"

Kaya, sakin olmayı denese de o da en az Murat kadar gergindi. Evin önünde duran taksiye doğru koşturduklarında içinden çıkan kıza baktılar. "Dilek, nerde?" diye sordular aaynı anda.

"Ne bileyim ben? Aradım ama telefonum bozuk olduğundan ulaşamadım. Burada değil mi?"

Murat "Ne demek burada değil mi? Sabah buluşacaktınız?"

Zübeyde "Biz mi?"

Kaya "Kızım ev bakmaya gidecekmişsiniz?"

Zübeyde "Ne evi be! Ben Dilek ile hiç konuşmadım!"

Murat "Mesaj?"

Zübeyde "Atmadım! Neler oluyor? Dilek, nerede?" diye bağırdı. Kaya ile Murat,bağırmaya başladılar. Kaya, yeniden Cengiz'i aradı. Telefonu açtığında kulağına dolan silah sesleri kalp atışlarını hızlandırdı. Murat'ın da o sırada cep telefonı çalıyordu. "Dilek, arıyor." Dedikten sonra "Güzelim?" dedi ancak Jibit'in çığlığından başka bir ses duyamadı.

**

Mine, merdivenin tepesinden bulundukları yere bakarken gülümsüyordu. Dişleri kanla kaplanmıştı ve işaret parmağını Hedeon ile ikisi arasında saydırıp duruyordu. Jibit, ağlamaya başlamadan hemen önce duydu telefonun açıldığını. Murat, güzelim dediğinde derin bir nefes aldı. Çölde su bulmak gibiydi o anda adamın duyulan sesi. Jibit, ayak seslerini duydu. Cengiz abisinin sesiydi. "Oradan çıkacak mısın tatlım?" diye soran Mine silahını kaldırıp Cengiz abisini vurduğunda gözlerini sımsıkı yumarak "MURAT!" diye bağırdı "MURAT, YARDIM ET"

6 ÜSTÜ 1 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin