43

181 28 0
                                    

Bölüm 44

Mine, kolundan oluk oluk akmakta olan kana bakıyordu. Daha öncede yaralanmıştı. Çok fazla ölüm görmüş, ölümlerden dönmüştü. Yüzündeki sıkıldığını gösteren ifade Dilek'i görünce son buldu. Başında eğilerek kanlı yüzüne dokundu. "Senin için bir istisna yapmayı düşündüm." Dedi. Onun acı içerisinde inlediğini duyduğunda, gülümsedi. "Benim tatlı kuzenim." Dedi "Hayat ne garip değil mi?" Dilek, gözlerini aralamaya çalışırken Mine ayağa kalkarak seslerin geldiği noktaya yürüdü. Dışarıdaki çatışmanın sona ermeyeceğini biliyordu. Onlardan biri gelmeden çocuklarıda alıp buradan gitmeliydi. Merdivenin başında durup, bir kolunu- sağlam olan- trabzanlara yasladı. Gördüğü günden beri uyuz olduğu küçük kız, gözlerinin içine bakarken bir yandan da telefonla uğraşıyordu. Mine, işaret parmağını ikisi arasında dolaştırarak "Bir karar vermem gerekiyor." Dedi "Seni mi yoksa onu mu öldürmeliyim?" Kızın ona değilde telefondaki kişiye bağırmasıyla kahkahalar atarken "Gel buraya seni küçük sıçan." Diyerek ileri uzandı. Kız, öyle vahşiydi ki! Bebeğe dokunmasına izin vermiyordu. Elinin üzerini tırmaladığında Mine'nin gözü karardı ve hiç düşünmeden kıza vurdu. Yumruğuyla. Derken eğilip yere düşen telefonu eline aldı. Jibit, elini yüzüne kapatmış ağlamaya benzer sesler çıkarırken Mine yaralı olan kolunu uzatıp, kızın kıvırcık saçlarından tuttu ve onu çekiştirmeye başladı. Jibit, dayanamayarak çığlık atmaya başladığında Mine "Duyuyor musun Murat?" dedi telefona doğru "Kızının sesi ne kadar da güzel, değil mi?" Adamın onu tehdit ediyor oluşu ona haz veriyordu. "Onları bana sevgilin getirdi."dediğinde Murat "Onu kandırdın!" diye bağırdı.

Mine, kıkırdadı. "Onu öldürdüm." Dedi "Şimdi aynısını çocuklarına yapacağım." Dediği sırada belinde hissettiği sızıyla çığlık attı. Dönüp baktığında Jibit belini ısırıyordu. "Seni küçük fahişe!" diye bağırıp onu tahtaya çarptığında Jibit'in gözleri karardı. "Biri buraya gelsin, hemen!" diye bağırdı Mine dışarıya doğru "Çocuğun alınması lazım."

Jibit'i yaka paça evin diğer odalarından birine götürürken adamlarından biri de içeri elinde silahıyla girip, Saruhan'ın başına gitti. Eğilip çocuğu kucağına alacağı sırada başına aldığı darbeyle acıyla bağırıp, arkasını döndü. Dilek, güç bela ayağa kalkmış Mine'nin kendisine vurup durduğu tahtayla adamın kafasına vurmuştu. Elindeki sopa yere düşmek için beklerken vurulmadan hemen önce bir kez daha vurdu. Karnına isabet eden kurşun yüzünden geriye doğru düştü. Kanlar içinde yerde yatarken, vurmuş olduğu adam da Saruhan'ı kucaklamak için yeniden harekete geçti ancak bu sefer beyninin tam anlamıyla patlamasıyla olduğu yere yığıldı.

"Hemen ambulansı arayın!"

Peker, üzeri başı kanlar içinde içeri girdiğinde önce kapıda yatan korumaları Cengiz'in ölü bedenine baktı. Sonra da içerideki kaosa. Dilek'i yerde kanlar içinde, yüzü tanınmaz bir halde görünce nefesi kesildi. "Dilek Hanım?" diye bağırdı. Başına gittiği sırada, Belem''nin kucağında Saruhan ile yanlarına geldiğini fark etti. "Çocuğu kurtarmış." Dedi Belemi. Peker, Jibit için hareket etmeye çalıştığında Belemi başını iki yana salladı. Adamın durumu da iyi değildi. "Sırası değil." Diyerek onu durdurdu ve elindeki telefonu açtıktan sonra birkaç yeri aradı. "Jibit'i bırakamayız." Diyen Peker'in yüzü giderek solmaya başlarken Belemi "Biraz bekleyecek." Diyerek adamın başına uzandı. Kafasına almış olduğu darbenin büyük mü yoksa küçük mü olduğunu kestiremiyordu. Dakikalar sonra siren sesleri duyulmaya başladığında, Murat'ın sesi hepsinden daha kötüydü.

Kapıdan içeri girdikleri anda dehşete düşmüşlerdi. Afra ve ekibi içeri girdiğindeyse deyim yerindeyse ikinci bir kıyamet kopmuştu. Belemi, başını kaldırıp Habil ile Ecel'e baktı. Öldürülen adamların yok edilmesi için adamlara emirler veriyorlardı. Afra ise durumu değerlendirmek ister gibi etrafına bakınıyordu. Yeni doğum yapmış biri gibi de gözükmüyordu.

6 ÜSTÜ 1 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin