54

175 31 0
                                    

BÖLÜM 54

Bahçedeki çimlerin üzerinde oturan kızını seyrediyordu. Öyle sessiz ve kendi halindeydi ki onun için bir şeyler yapabilmek adına kendisini paralıyordu. Murat, bandajını çıkarmış olduğu eline baktı. İçini çekip, cebinde duran diğer elini dışarı çıkardı. İki elini de gözünün hizasına kaldırdı. Sağ elinin üzerinde belirli belirsiz eskilerden kalma bir yara izi vardı. Daha çok küçükken, sırf annesi çok seviyor diye ona herkesten gizli yemek pişirmeye çalışmıştı. Bıçağın sivri ucu etine saplanmış, acısından ortalığı birbirine katmıştı. Babasıyla, dedesi çok korkmuştu. Apar topar hastaneye götürmüşlerdi. Murat, nasıl ağladığını, ortalığı nasıl birbirine kattığını çok iyi hatırlıyordu. Elinin üzerine dikiş atarlarken, attığı çığlıklar dün gibi kulaklarındaydı. Eve geldiklerinde herkes ne istiyorsa yerine getiriyordu. Bilhassa da babası. Annesine kafa yoramayacak kadar yorgun olsa da; onun uyku zamanı geldiğinde koluna asılıp çekiştirdiğini anımsadı. En çok o zaman ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Gülümseyerek elini gösterdiğinde yüzüne inen ilk tokat darbesiyle sarsılmıştı. Korkusundan, canının yanmasından bu sefer sesini çıkaramamış, annesinin kendisini azarlamasına göz yummuştu. Murat, irkilerek elini aşağı indirdi. Geçmişinde kendi kırıklarının canını yakmasına izin verdiği için hala onlara kızgın olsa da, bugün kendi kızının canını yakmasına izin vermeyecekti. O her zaman Jibit'in yanında olacaktı.

"İyi misin?"

Omzuna dokunan elin sahibine bakarak başını salladı. "Sıranın onda olduğunu biliyor." Dedi. İkisi birlikte dönerek pencereden baktılar. Jibit,kollarını bacaklarına sarmış öylece oturuyordu. "Çok inatçı." Dedi Dilek. Yüzündeki çürükler yavaş yavaş kayboluyordu ama kaşının üzerindeki yara daimi olarak orada kalacaktı. İçini çekerken Murat'ın omzuna bir öpücük kondurdu. "Seninle gelmemi ister misin?" diye sordu. Yanağını yaslayıp sevdiği adamın gözlerinin içine baktığında "Sanırım bunu ikimiz halletmeliyiz."diye fısıldadı Murat. Başını eğip alnını, alnına yasladıktan sonra derin bir nefes aldı.

"Üstesinden geleceksiniz." Diyen Dilek, onun dudaklarına hafifçe dokunduktan sonra "Hadi." Diyerek geriye çekildi. Tezgahın üzerine bırakmış olduğu pansuman malzemelerine, başıyla işaret edip gülümsedi. "Ben sizi burada bekliyor, olacağım." Dedi. Dayanamayıp sandalyelerden birine oturduğunda "Oturarak." Diye ekledi. Murat, onu alnından öptükten sonra eline almış olduğu malzemelerle birlikte dışarı çıktı. Çimlerin üzerinde yalın ayak yürüyordu. İçindeki negatif enerjiyi alsın diye, korkusunu.

Jibit'e bir adım kala yere oturup bacaklarını iki yana açtı. Kızı, "Hop!" deyip kucakladıktan sonra gövdesine doğru çekti. Jibit başta ürkse de Murat'ın sesiyle derin bir nefes alarak duraksayıp "Murat." Diye sızlandı. Kaçmak istiyor ama yapmıyordu. Murat, çenesini kızının omzuna yasladığında "Önce çoraplarını çıkaralım." Dedi. Uzandı ve çoraplarını çıkarmaya başladı.

Jibit "Neden?"

"İçindeki kötü hisleri toprak çeksin diye"

Jibit "Çekiyor mu?"

"Eskiler öyle söylüyor. Denemekten zarar gelmez, değil mi?"

Jibit, hayır dediğinde genç adam içini çekerek onu yanağından öptü. "Sargını artık çıkarmamız gerektiğini biliyorsun değil mi?" diye sorduktan sonra onun yerinde kıpırdanmasıyla "Korkma" diye telkinde bulundu "Ben yanındayım. Hem bende çıkardım kendi bandajımı." Dedikten sonra gülümseyerek "Şu parmakların biçimsizliğine bakın hele." Dedi ayak parmaklarına uzanırken. Jibit, gülerek ayaklarını ondan çekmeye çalıştığında Murat onu yanağından kocaman öpüp, "Şimdi," dedi "Bandajın üzerine biraz alkol dökeceğim, tamam mı?"

Jibit, itiraz etse de Murat dinlemedi. Bunu ne kadar geciktirirlerse o kadar kötü oluyordu. Jibit, elindeki serinlikle derin bir nefes alırken Murat bandajı çıkardı. Yara kabuk bağlamıştı. İki yanından sarkan dikiş ipleri hiç yokmuşçasına saydam renkteydi. Parmağın etrafındaki hafif yeşilimsi görüntü de ilk zamanki gibi değildi. Üstelik iyi gözüküyordu.

"Bak." Dedi Murat.

"İstemiyorum."

İçini çeken genç adam kızın "İğrenç" demesi üzerine "Benim içinde mi aynı şeyleri düşünüyorsun?" diye sordu. Jibit, başını çevirip yan yan gözlerinin içine bakınca "Çünkü biliyorsun" dedi "Benim de bir parmağım eksik."

Jibit, onun kollarının arasında dönerek gözlerinin içine baktı. Sonra da korka korka Murat'ın eline. Bekledi. Bekledi. O Murat'ın elindeki görüntüye alışabilmeyi beklerken, Murat da o sırada dualar etti. Bayılmasın diye. Kusmasın diye. Her şeyiyle başa çıkabilirdi ama psikolojisini tehlikeye atan bu gibi durumlarla başa çıkamazdı. O bu kadar küçükken değil.

"Çok tuhaf gözüküyor." Diyen kıza gülümseyerek bakarken "Bence değişik bir görüntüsü var" diye takıldı. Jibit, burnunun ucu kızarırken başını kaldırıp Murat'a baktı. "Diğer elimi tutsana." Dedi. Ondan destek istiyordu. Murat, onu ikiletmedi. Kızın elini sımsıkı tuttuğunda Jibit derin bir nefes alarak başını önüne eğdi. Görüş alanına giren parmaklarından sonra, bakışlarını boşluğa kaydırdı. O simsiyah görüntü yoktu. Elini oynattığında canı da yanmıyordu. Ama yine de bu ağlamak istemesine engel olmuyordu. Murat, bileğinden tutarak elini kaldırdığında gözleri dolu dolu baktı ona. Genç adam, elini öpüp, koklarken "Çok güzel benim kızımın eli." Dedi. Jibit'in, dudakları büzüşürken "İğrenç değil mi?" diye sordu.

Murat, ona göz kırparken bir damla yaşın akmasına engel olamadı. "Deli misin? Daha bu ellerle yemekler yapacaksın, çamaşır asacaksın! Adam tokatlayacaksın." Dediğinde Jibit son söylediklerine kıkırdayarak güldü hemen arkasından ağlamaya başladı. "Benim için senin de bir parmağın gitti." Dedi.

"Olabilir ama sen varsın." Dedi Murat onu göğsüne doğru çekerken "İstersen bir bacağın olmasın, kör ol ya da bir sürü şey... Sen var oldukça ben seninle birlikte eksiklerimizi tamamlarım tamam mı? Bir babanın kızından başka dayanacağı, güç bulacağı ne var ki şu dünyada? Sen iyi ol, gülümse, etrafımda dön, pervane ol, benim için yeter. Ne olursa olsun, ben seni hep taşırım, tutarım. Seni hiç yalnız bırakmayacağım. Hep böyle, sen "Öf Murat!" diyene kadar hep yanında olacağım. Tamam mı?" diyerek kızın yüzünü sevdi. Jibit, bir kez daha ellerine bakarken "İkiz gibi olduk." Dedi.

"Ee babasının kızı yok tam tersi olsun; kızının babası olmak böyle bir şey işte!" deyip birbirlerini sımsıkı kucakladılar. Murat, başını çevirip kendilerini izleyen Dilek'e gülümserken kalbi hop hop atıyor, burnunun direkleri sızlıyordu. O da tıpkı kendileri gibi ağlıyor, gözyaşlarına, acılarına ortak oluyordu. Sevmek, sevilmek güzeldi.

6 ÜSTÜ 1 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin