Koş Maori Koş!

46 4 1
                                    

"Oooo benim tatlı tombul papatyam!"
diye yanaklarını sıkarak,anneannesi-
nin dizlerinin dibinde oturan Miyuki, yaklaşık on dakikadır onu öpücüklere
boğuyordu.

Sanki onu gördüğüne inanamıyormuş gibi,ona her uzanışında omuzların-
dan tutup kendinden uzaklaştırdığı
kıza birkaç saniye boyunca bakan an-
neanne,aynı hızla onu tekrar kendine çekiyor,sımsıkı kucaklıyordu.Hemen
ardından,kızın arkasında ayakta bek-
leyen prense minnetle bakan yaşlı ka-
dın,

"Teşekkür ederim prensim!"

"Çok teşekkür ederim"diyerek yutku-
nuyor,mutluluk gözyaşları akıtıyordu.

İki eli arkasında,kendisi de bu mutlu-
luk tablosunu izleyen prens annean-
neye yaptıkları bu süpriz ziyaretlerin-
de,beraberlerinde getirdikleri hediye-
leri taşıyan muhafızları,hediyeleri ne-
reye koyacakları konusunda talimat-
lar vererek yönlendiriyordu.

Yarım saat sonra bile anneannesine durmadan sarılan kızı izleyen Asahi, kızın üzerine giydiği çimen yeşili elbi-
sesinin çevrelediği ince bedenine ba-
kıyor,yerde,anneannenin dizlerinin dibinde oturduğu için,neredeyse yere kadar inen,kalın tek örgülü saçını ve
dizlerine kadar uzanan siyah deri çiz-
melerin sarıp sarmaladığı narin ince baldırlarını süzüyordu.Bir melez ola-
rak baba tarafınının Akemi olduğunu bildiği kızın,uzun sayılabilecek boyu-
nu ve süt beyazı tenini Akemili baba-
sından aldığı belliydi.Annesi Terralı
olan kraliçesinin,yirminci yaş günün-
de hangi sembole sahip olacağını doğ-
rusu merak ediyordu.Bunu öğrenmek için daha birkaç ayları vardı.

İki saat sonra..
Çerçeveleri kahverengi boyalı pence-
renin yanında,kırmızı ahşap kapının açıldığı çokta büyük olmayan veran-
dada,hafif bir öğle yemeği yiyorlardı.
Masanın üzerine,aniden esen Doğu rüzgarlarının savurduğu pembe şefta-
li çiçekleri düştü.Bir yerlerden mis gi- bi Kalinda çiçeklerinin kokusu geli-
yordu.Bahçeye göz gezdirdi,göremedi.
Yoksa bu koku,kraliçesinden mi geli-
yordu!Gözleriyle hala birbirlerini sev-
gilere boğan yaşlı kadınla torununa baktı.Hazırlanan sofranın içini ısıtan sıcaklığına.Çok çeşit yoktu ancak her birinin özenle hazırlandığı belliydi.İçi
huzurla doldu.Anneannenin Terra Or-
manı'ndan topladığı mantarlarla yap-
tığı yemeğin lezzetine bakılacak olur-
sa,aşçılığının Miyuki'den daha iyi ol-
duğu kesindi..

"Geleceğinizden haberim olsaydı!"di-
yordu anneanne

"Daha çok şey hazırlayabilirdim!"

Asahi çiğnemekte olduğu lokmayı ace-
leyle yuttu.Üzerinde oturduğu sandal-
yeyi bacaklarıyla arkasından iterek a- yağa kalktı.Bu ani kalkış,anneannenin irkilmesine ve gözlerinin baykuş gibi açılmasına sebep olsa da abartılı bir saygıyla ayakta durup elini göğsüne götürerek bastıran Asahi aynı hız ve abartılı saygıyla kadının önünde eğil-
di.

"Anneanne!"dedi.

Gözlerini,Miyuki'den ayırmıyordu.

"Doğrusu buraya gelirken önceliğim
sizinle tanışmak!"

"Ayrıca kraliçemin anneanne özlemini hafifletmekti!"

"Yemek ve çeşitliliği düşündüğüm en
son şeydi!"

"Ancak şunu çok rahatlıkla söyleyebi-
lirim ki!"

"Torununuzun olağanüstü yemek de-
nemelerini bizzat yaşamış birisi ola- rak!"

"Uzun zamandır böyle lezzetli yemek-
ler yemediğimi itiraf etmeliyim!"dedi.

Yaşlı kadın,dehşete düştü.Elini ağzına götürerek,ufak bir çığlık attı.Nihayet,
bir süredir karga Pulha'nın masada tırtıkladığı ekmeği önünden almaya çalışan kız,başını kaldırarak ona bak-
tı.Gözleri sitem doluydu.Anlamlı bir
tebessümle ayağa kalkan Asahi,bahçe-
nin tertemiz havasını içine çekti.Neşe-
li bir kahkaha atarak kıza uzandı,elin-
den tutarak ayağa kaldırdı.Avluda sa-
bırsızca toynaklarını yere vuran asil
Bagati atını işaret ederek,

"Maori bizi bekliyor!"

"Hadi at binelim!"dedi.

"Ata binmek için burada değilim!"di-
ye homurdanarak sitem etti kız.

Aralarındaki bu garip iletişimin nere-
ye varacağını merak eden anneanne,
gözlerini torunu ile prens arasında gezdirip duruyordu.Ondan izin isteye-
rek,avluya çıkan merdivenleri bir çır-
pıda atlayarak inen prensin sesi sertti.

"Anneannenin dinlenmeye ihtiyacı var Miyuki!"

"Ne de olsa bunca yemeği tek başına hazırlamak zorunda kaldı değil mi?"

"Evet ama!"

"Ne de olsa siz de nefessiz yediniz de-
ğil mi?"

Asahi,Miyuki'nin gözlerini çakmak çakmak yapan derin bir kahkaha attı.
Sahibinin ona doğru geldiğini gören Maori,şimdiden kişnemeye başlamıştı bile.Uzun adımlarla Maori'ye doğru yürürken siyah deri eldivenlerini eli-
ne geçiriyor,bir yandan da omuzları-
nın üzerinden vahşi bakışlarla kıza  bakıyordu.

"Beni bekletme kraliçem!"

"Hemen gelecek misin..?

"Yoksa gelip seni almak zorunda mı  kalayım?"

"Acaba neden benim için daha normal bir seçenek yok?"diye mırıldanan Mi-
yuki ayağını yere vurdu.Asahi'nin,hiç
düşünmeden onu anneannesinin ya-
nında kucaklayıp götüreceğini çok iyi bildiği için anneanneye dönerek

"İyisi mi dediğini yapayım!"

"Yoksa beni samanla karıştırıp,asil atı-
nı beslemeye bile kalkar!"

Prensin atının yelesini okşadığını gö-
ren ve bütün dikkatinin asil atında ol-
duğunu düşünerek,torununu kolun-
dan tuttuğu gibi kendine doğru çevi-
ren anneanne ağlamaklı bir fısıltıyla,

"Demek onu yemeklerinle tanıştırdın
ha Miyuki!"

"Kızım bu ne cesaret!"dedi.

Maori'nin yelesini okşamakla meşkul  Asahi,başını çevirmeden

"Yaaaaa değil mi anneanne?!"

"Torununuzun yemek pişirmekteki hüneri gerçekten inanılmaz!"

"Üstelik aşçıbaşımın kafasında,hala kapanmamış ve yüzyıllarca kapanma-
yacak kocaman bir deliği var!"dedi.

Tek kelime etmeden tahta bastonuna tutunarak,yürüyebildiği kadar hızlı yürüyerek verandayı geçen yaşlı ka-
dın,evinin kırmızı boyalı kapısını ya-
vaşça açıp içeri girdi.Kapıyı arkasın-
dan usulca kapattı..

"Anneanne ne zaman kaçacağını iyi
biliyor değil mi Miyuki!"diye sessizce
gülen Asahi, hala Maori'nin yelesini okşuyordu.

Elleri belinde söylene söylene,ayakla-
rını bir Terra muhafızı gibi basarak,
basamakları tek tek iniyordu kız.Yanı-
na geldiğinde gözleri çakmak çakmak-
tı.Bir şey söylemesine fırsat vermeden
onu belinden tuttuğu gibi kaldırıp,
Maori'nin sırtına oturttu.Kendisi de
hemen bir çırpıda arkasına atlayarak,
Maori'nin yularını tutup başını avlu-
nun girişine çevirdiğinde,eğilip kula-
ğına fısıldadı.

"Bu kadar homurdandığın yeter krali-
çem!"

"Sadece sana takılıyordum!"

"Hem!"

"Elinden zehir olsa yerim!"

"Daha öğrenemedin mi bunu!"

Keyfi yerine gelen ve az önceki söylen-
melerinden eser kalmayan kız,bir ke-
di gibi uysaldı şimdi..

Buraya geldiklerinden beri avluyu çe-
peçevre kuşatarak bekleyen Terralı muhafızlara,onu izlememelerini söy-
ledi.Atının yelesini okşayarak,

"Hadi Maori!"

"Gizemli mağara'ya götür bizi!"dedi.

Sahibinin emrini duyan Maori şahla-
narak,adeta uçarcasına dört nala koş-
maya başladı..!Aynı anda arkaya,Asa-
hi'nin göğsüne doğru savrulan kızın sırtı,sert ama acıtmayan bir duvara çarpmış gibiydi.Gökyüzünde iki Ake-
mi muhafızı,Haru'nun emriyle olsa gerek,gözlerini ayırmadan geleceğin Abel kralını takip ediyordu.Asahi el-
bette onların farkındaydı.Haru'ya kı- zamadı.Ne de olsa Asahi'nin güvenliği
onun sorumluluğundaydı!

"KOŞ MAORİ KOŞ!"diye bağırarak atı- nı daha da hızlandırdı.

Arkalarından soğuk ve kupkuru Doğu rüzgarları esiyordu..

Karanlık Prens Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin