Miyuki şöminede yanan üç kavçak o-
dununa baktı.Dağat Okyanusu'nun binlerce metre altında,güneş ışınları-
nın dahi ulaşamadığı derinliklerde ye- tişen,Kavçak ağaçlarından elde edilen odunlar,gerçekten de özeldi.Okyanusun içerisindeyken sünger gi-
bi yumuşak olan Kavçak ağacı,yüzeye
çıkarıldığı ilk andan itibaren,saniye-
ler içerisinde sertleşip,taş kesiliyordu.
Bu yüzdendir ki,henüz okyanusun al-
tındayken Dağatlı işçiler tarafından ö-
zenle kesilip parçalara ayrılır,su yüze-
yine çıkarılırdı.Kullanımı büyük oran-
da kraliyet ailesine ait olan bu nadide odunlar,yine Dağat muhafızlarınca ta-
şınır,sarayın depolarında muhafaza e-
dilirdi.Dumanı,kokusu ve hatta külü dahi olmayan odunları asıl özel yapan
ise,çok az bir miktarıyla,bulunduğu a-
lanı uzun süre ısıtılabilmesiydi.Miyu-
ki,bu kadar rahat ancak sarayda bula-
bileceğini bildiği odunların kendine
has mavi alevlerine hayranlıkla baktı.
Dün geceden beri yandıkları halde,he-
nüz tükenmemişlerdi.Ünlerini sonuna
kadar hakediyorlardı.Miyuki eski bir aşk şarkısını diline do-
lamıştı.Hikari,hatta Rin bile onun bu uzun süredir devam eden garip halini
benimsemiş ondan uzak duruyordu.
Umursamadı.Asahi'nin onun başını
göğsüne bastırıp,kanatlanarak çiçekli Goya Tepeleri'ne getirmesinin üzerin-
den neredeyse iki hafta geçmişti.Pren-
sin kendine has kokusunu mutlulukla içine çeken kız,Goya Tepeleri'ne iner inmez,o güven verici kollar tarafın-
dan bir ağacın gövdesine bırakıldığın-
da sarsılmış,kendini asıl bedeninden koparılıp uzaklaştırılan bir uzuv gibi hissetmişti.Ayağındaki dikeni unutup,
Asahi'nin onu bıraktığı ağacın gövde-
sine tutunarak ayağa kalkmaya yelten
diğinde,dikenin acısını yüreğinde his-
sederek acı bir çığlık atmıştı.O an Asa-
hi ona,her ne kadar ayağa kalkmaya çalıştığı için şiddetle kızmış olsa da,o-
nu hemen nazikçe yerine oturtmuş,
ayağındaki dikeni canını acıtmadan büyük bir ustalıkla çıkarmıştı.Cebin-
den çıkardığı ipek mendille ayağını
sarmış,bir süre hiç konuşmadan uzun
uzun gözlerinin içine bakmıştı.Sonra-
sında ağır ağır ayağa kalkan prensin,
neler söylediğini ve karşısında neler hissettiğini dün gibi hatırlıyordu Mi-
yuki.."NE YAPTIĞINIZI SANIYORSUNUZ KÜ-
ÇÜK HANIM?!"Ne yapmıştı?
"YAPACAK BAŞKA İŞİNİZ YOK MU?"
Olmaz mı!Mesela sabah hizmetlilere
fırça atan Hikari'nin kokuşmuş terlik-
lerine Çera akrebi koyarak,ona geze-
genin şimdiye kadar duyduğu en kor-
kunç çığlıkları attırmak gibi!"ŞİMDİ DE BAŞIMIZA ŞİFACI MI KE-
SİLDİNİZ ?Anneannem gibi konuşuyor!
"DEMEK ÜÇ GÜN,ÜÇ GECE DURMA-
DAN ÇALIŞIP,ŞİFA LOSYONU HAZLA-
DINIZ?"Evet tam üç gece!
"YETMEDİ BİR DE KÜÇÜK ŞİRİN BİR ŞİŞEYE KOYARAK HEDİYE Mi EDİYOR-
SUNUZ!""NE KADAR DA DOKUNAKLI!"
Losyonu çöpe atmamı mı bekliyor?
"HEM DE BENİM BAŞ MUHAFIZIMA!"
Bir baş muhafızım olmadığı için,mec-
buren sizinkine..!İyi ki aklımdan ge-
çenleri duyamıyor.Yoksa hiç beni hiç
acımadan Goya tepelerinin baş muha- fızı yapardı."KOMUTAN HARU BENİ AFFETTİNİZ Mİ!"NE DEMEK OLUYOR?"
"NASIL SORU O ÖYLE?"
"SİZE YAKIŞIYOR MU!?"
Ne bekliyordu ki!Ona tavşanlarını mı
sormamı."HARU KİM OLUYOR Kİ SİZİ...!"
"SİZİ AFFEDE....?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Prens
FantastikPrens Asahi,uzun kirpiklerinin çevrelediği kapkara gözleriyle, Akemiler'in yaşadığı gökyüzüne baktı.Pencereyi açıp bulutlara elini uzatsa,elinin ıslanacağından emindi.Aşağıda Terra bölgesinde, hala ışıkları yanan evler vardı.Dağatların okyanusuna ya...