Müziğin yumuşak dokunuşları bedenimi okşarken ruhum eşsiz bir huzurla dolup taşıyordu. Yann Tiersen - La Valse d'Amélie Bu melodiye bayılıyordum. Beni peri masalının içindeki o gizemli ormana sürüklüyordu sanki. Işıltılar içindeki mavi denizde gezinen kuğular... Etrafta dans eden ve eteklerinden simler saçan periler... Parlak meyve ağaçları... Süzülen renkli kelebekler... Bütün bunlar şahaneydi, eşsizdi, tarifsizdi.
Arkamdaki yastığı düzeltip yatağa biraz daha sokuldum ve gözlerimi içime dolan huzur eşliğinde kapattım. Bu an çok sık yaptığım bir şeydi. Sevdiğim sanatçıların şarkılarını açıp yatağıma sokulmak ve saatlerce onları dinlemek hem ruhumu temizliyor hem de bir çeşit meditasyon yapmış oluyordum. Elbette kalabalık bir evde bunu yapmak pek akıllıca değildi hele de sabahın erken saatlerinde hiç değildi. Ama ben bunu pek umursamadım. Dün gecenin şerefine aklımca bir kutlama yapıyordum. Ah dün gece... Azat'ın kollarında olmanın daha doğrusu bir erkeğin kollarında olmanın verdiği o heyecanı kelimenin tam anlamıyla dün gece tatmıştım. Her ne kadar o sarhoş hatta çok fazla sarhoş olsa da benim için tamamen gerçek ve doğaldı. Gözlerini ağır ağır açıp kapatışı, dudaklarının sanki bir ritim eşliğinde hareket edişi ve hatta yüzündeki çillerin o güldükçe yanaklarına daha çok yayılışı... Bütün bunları izleme fırsatım olmuştu. Pek konuşmadı, ben de konuşmadım ama birbirimize baktıkça çok şey konuşuyorduk. Onun gözleri gözlerimde gezinirken kendinden birer parça bırakıyordu. Her şeyin bu kadar derin ve anlam yüklü olacağını düşünmemiştim. Gerçekten insanların yaşadığı her ilişki bu kadar derin, özel ve anlam yüklü müydü? Her bir hareketin bile aslında bir anlamı var mıydı? Bunları merak ediyordum. Bunları deli gibi merak ediyordum.
Parmaklarım burnumun üstüne kadar tırmandı. Evet, dün gece tamda burnumun üstünü öpmüştü. Gülümsedim. Benim için romantik sayılabilecek bir öpücüktü. Ama daha özel bir yerime bırakabilirdi o buseyi. Mesela dudaklarıma veya boynuma! Ama o komik bir şekilde burnuma bırakmıştı. Ufak bir kız çocuğuymuşum gibi.
Kapı gıcırtılı bir şekilde açıldığında şarkı değişti. Bu kez odayı La Noyee doldurdu. Muzipçe açık kapıdan kafasını çıkararak sırıtan abimi görünce gülümsemem genişledi. "Gelebilir miyim?" "Elbette." Dedim yatakta oturur pozisyona geçerek. Abim ardından kapıyı örtüp yatağımın kenara geldi ve oturdu. İkimizin yüzünde de kocaman bir sırıtış vardı. Gülünce kısılan küçük gözleri bir anda iri iri açıldı ve sanki sesi işaret ediyormuş gibi parmağını kaldırdı. "Bu... Bu..." Şarkıyı hatırlamaya çalışıyordu. "Yann Tiersan?" dedi sorarcasına. Başımı olumlu anlamda salladığımda memnuniyetle gülümsedi. "Uzun zaman geçse de aradan unutmamışım baksana." Bu aslında tam sekiz yıl önce abimle oluşturduğumuz ve her Pazar sabahı hiç aksatmadan dinlediğimiz bir şarkı listesiydi. Zaman geçtikçe abim bu geleneği bozsa da ben bozmamış hep devam ettirmiştim. "Bu listeye yeni şarkılar ekledin mi?"
"Hayır, eklemedim. Seninle oluşturduğumuz gibi." Abim tek bacağını kendine doğru çekip kollarını sardı. "Neden?" "Bozmak istemedim diyelim." Eskiden yaptığımız ama artık yapmadığımız şeyleri hatırlayınca kalbim inceden inceye sızlıyordu. Eskiden her şeyi birlikte yapan biz artık birbirimizi bile göremiyorduk. Büyümek buydu sanırım. Sevdiklerinle paylaştığın o değerli anların yok olmasıydı.
"Yüzün düştü bir anda. Ne oldu?" Bunun farkında değildim. İçimde yaşadığım duygu selini dışıma vurduğumun hiç farkında değildim. "Aslında..." dedim abime doğru yaklaşarak. "Eskiden yaptığımız birçok şeyi artık yapmıyoruz. Sanki çocukluğumuzu biz değil de başkası yaşamış gibiyiz. Abi... Böyle olmak zorunda değildi." Abimle her şeyi konuşabiliyor ve her şeyi dilediğim gibi söyleyebiliyor olmak çok güzeldi. Onu seviyordum ve benden uzaklaşsın ya da beni aksatsın istemiyordum. Uzun bir süredir içimde tuttuğum bu yıkıntı da şimdi dışarı çıkıyordu o kadar. "Oy benim minik prensesim," diyerek bana döndü ve beni kolları arasına aldı. "Seninle o kadar güzel bir çocukluk geçirdim ki bazen çok özlüyorum. Hatta bu sana çılgınlık gibi gelecek ama oyuncak dükkânlarına gidip seninle orada geçirdiğim anları yeniden yaşıyorum." Ondan duyduğum bu itirafa güldüm. Hatta kahkaha atarak güldüm. "Bu çılgınlık!" Bana eşlik edip "Dev çılgınlık!" dedi. Başıma minik öpücükler bırakırken ona daha sıkı sarıldım. Tıpkı eski günlerdeki gibi. "Biz büyüdük Mehir. Hatta çok büyüdük. Üzgünüm ama beraber paylaştığımız o anlar bizimle beraber büyümedi, büyümezdi de. Sadece... Fazla aksattım seni. Kendi hayatımın derdine düşüp minik prensesi unuttum." Beni kendinden sıyırıp ellerini omuzlarıma koydu. "Ama bu hiç hatırlamayacağım anlamına gelmiyor." Bakışları hâlâ aynıydı. On yaşındaki Barınla şimdiki Barın arasında hiçbir fark yoktu. Sadece yüzündeki çizgiler birazcık sıklaşmıştı. "Bak ne diyeceğim," Bakışlarımı yüzünden çekip kahverenginin en açık tonu olan güzel gözlerine çevirdim. "Bugün akşam yemeğini Azat ve Gazel'le birlikte dışarı da yiyelim mi?" Heyecanlı ve soran gözlerle benden gelecek cevabı beklerken pek fazla da diyecek bir şey yoktu ki. "Harika." Diye cırladım ve tekrardan abimin boynuna sarıldım. "Seni seviyorum abiş. Hem de çok." "Bende seni seviyorum küçük kız kardeşim." Dedi gülerek. Bir süre daha öyle kaldıktan sonra kollarımı onun boynundan çektiğimde oturduğu yerden kalktı. "Ben aşağıya ineyim sende üzerini değiştir, gel." Kafamı heyecanla sağa sola salladıktan sonra abim odadan çıktı ve bende yataktan fırladım. Müziğin ritmine ayak uydurarak dans ettim. Parmak uçlarıma doğru yükselip kollarımı zarif hareketlerle sallıyordum. Kesinlikle geliştirilmesi gereken bir yetenektim. Ama ne yazık ki keşfedilememiştim. Boy aynasındaki yansımam bana kıkırdarken dans etmeyi bırakıp kıyafet dolabımı açtım ve üzerime giyecek bir şeyler baktım. V yaka gri bir kazak ve onun altına siyah bir pantolon alıp pijamalarımı çıkardım. Üzerimi giyindikten sonra saçımı tepeden toplayıp odadan çıktım. Merdivenlerin başına gelmiştim ki durdum. Arkamı dönüp Azat'ın odasına baktım. Uyanmış mıydı? Yoksa hâlâ sarhoş muydu? Merakım beni odasına doğru sürüklerken aslında bunun sadece merak olmadığını itiraf ettim kendime. Asıl amacım onu görmekti. Ona bakmak, sesini duymak ve dokunmak. Bir anda nasıl bu isteklerle dolup taştığımı anlayamıyordum ama çok da anlamak ister gibi bir halim yoktu. Sadece bir akıntı vardı ve bende o akıntıyla sürükleniyordum. Her şey bu kadardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General FictionHerkes sevilmek, herkes âşık olmak ister. Peki, aşkı bulacağına inanır mı herkes? Kahramanlarından çok aşk hikâyelerini sevmez miyiz hep? Hayatta bazı şeyler çok değerlidir. Karşınızdaki insanın sizin içinizi görebilmesi... Kalbinizi dinleyebilme...