"Hayat sana limon verirse tuz ve tekila isteyeceksin!" dedi elinde tuttuğu tekila bardağını kafasına dikerken. İri iri açılmış gözlerimle onu izliyordum. Harika! Tam on beşinci bardağı geride bırakıp on altıncı bardağa sarıldı. Hayır anlamıyorum niye ben geleceğim diye tutturdum acaba? Ön koltuğa inatla oturup kalkmam diye tutturduğumu da sallayın gitsin.
"Hayat bana niye limon versin ki?" Bakışları değişmişti. Baygın bakan gözlerine bir sis bulutu çökmüştü sanki. Ses tonu da ne kadar sarhoş olduğunu gösterir gibiydi. "Hayat mutlaka limon verecek birilerini bulur." Kâsenin içinde duran limonlardan bir dilim aldı ve üzerine tuz serpti. Hâlâ ne demek istediğini anlamamıştım.
Hayat, limon, tuz ve tekila?
Önce tekilayı kafasına dikti ardından da limonu attı. Ağzında bir süre gezdirdikten sonra kabuğunu çıkarıp tekrardan kâseye bıraktı. Onu izlemek acayip keyifliydi. Dirseğimi bar tezgâhına koyup çenemi yasladım. "Neden tekila?" dedim göz ucuyla tekila şişesini göstererek "Başka bir şey istesem olmaz mı?" Yüzü bana dönük değildi ama dudaklarının kıvrımından gülümsediği anlaşılıyordu. "Mesela balıkla limon benim için vazgeçilmez. Hele de dil balığı olursa harika oluyor." Dedim iştahla.
Ona göre fazlasıyla masumdum. Bana bakışları yeni doğmuş bir bebeğe baktığı gibi tertemizdi. Yine anlayamadım. Gerçekten ne söylediğini, ne yaptığını ve neden öyle baktığını anlayamadım. Sadece gülümsedim. Dudağının kenarında birikmiş tekila damlalarını yaladı ve kollarını sandalyemin iki tarafına koyarak beni kendine çekti. "Hayatını daha eğlenceli yapmak için isteyeceksin tekilayı aptal kız." Şu cümlelerinin sonuna eklediği sıfatlar canımı sıkmaya başlamıştı. Ama bunu daha sonra soracaktım çünkü şimdi gerçekten sarhoştu. Hiçbir şey demedim ve onun baygın bakan gözleri arasında gidip geldim. "Ama eğer daha daha eğlenceli şeyler istersen..." dedi ve dudaklarını ısırdı. Aynı zamanda da sırıtıyordu.
Bir, bana çok çok yakındı. İki, daha daha eğlenceli diyordu. Üç, kalbim hıphızlı atıyordu. Yapabildiğim tek şey soluğumu tutmak ve olacakları yaşamaktı. Tabi ölmezsem.
"Bakılır güzelim." Dedi yüzünü tam yüzümde sabitlerken. Beynim dediği sözcükle yankılanırken kalbim yerinden çoktan çıkmıştı. Sadece onun karşısında duruyordum ve yapabileceğim hiçbir şey yokmuş gibi sadece dudaklarındaki gülücüğe bakıyordum. İtekleyebilirdim. Mutlaka kendimden uzaklaştırabilirdim. Ama yapamıyordum. Tüm fonksiyonlarımı yitirmişim gibi yapmıyordum.
Sandalyemin kenarındaki bir elini çekip parmaklarını boynumda gezdirdi. Dokunuşları... Her yerime birer tane kalp bırakıyordu sanki. Bedenimin alevler içinde yandığını söylememe gerek var mıydı?
"Bir şey itiraf edebilir miyim?" Nefesi boynuma çarptığında ürperdim ve yavaşça kafamı salladım.
Mardin'de bir yer altı barındaydık. Etraf kalabalıktı. Her yer birbirine karışmış alkol kokuyordu. Burası benim için uygun bir yer değildi. Burada olmamalıydım. Böyle durmamalıydık. O, sarhoştu ve ertesi gün pişman olacağı şeyler söyleyebilirdi. Her şey bir yana benimle oynuyordu.
Onu ittim. Kendimden uzaklaştırdım ve oturduğum yerden kalktım. "Bu-burası iyi bir yer değil. Gitmek istiyorum." Omzuma doğru sıyrılmış tişörtümü düzelttim. Biraz afallamış gibi görünüyordu. Hatta böyle bir şey beklemediği için şaşırmıştı. "Eve gidebilir miyiz?" diye sordum ama bana bakmıyordu. Sanırım sinirlenmişti. Ve şu an çok korkunç bir haldeydi. Fazla serttim. "Hadi lütfen."
Annem buraya geldiğimi duysa beni gebertirdi. Hatta beni buraya getirdiği için Azat'ı da gebertirdi. O tokattan daha fazlasını yiyeceğine emindim. Ama o bunu umursamıyordu bile. Hatta o kadar umursamıyordu ki yeni bir içki şişesinin tıpasını kaldırdı. Yanına gidip elindeki şişeyi aldım ve arkama sakladım. "Sana gitmek istediğimi söylüyorum." Sıkıntıyla içine bir nefes çekti ve gözlerini yumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
Ficção GeralHerkes sevilmek, herkes âşık olmak ister. Peki, aşkı bulacağına inanır mı herkes? Kahramanlarından çok aşk hikâyelerini sevmez miyiz hep? Hayatta bazı şeyler çok değerlidir. Karşınızdaki insanın sizin içinizi görebilmesi... Kalbinizi dinleyebilme...