Evrenin önüne serdiği,sebepsiz yere var olan bu doğa manzarası sanki Tanrı'nın yarattığı en özel şeydi.Her şey kusursuz ve eşsizdi.Hadi gözlerini kapat ve hayal et ya da dur kapatma etrafına bak.Her yer ama her yer beyazın esiri olmuş.Kurumuş ağaç dallarına sıkışmış beyaz kar taneleri ve onların üzerine sarılmış renkli ışıklar.Bembeyaz bir dağ.Dağın içine yerleştirilmiş çardaklar...Her çardağın içine özenle yerleştirilmiş çam ağaçları ve onları süsleyen renkli toplar.Sonra tam her şeyin ortasında yeşeren bir çam ağacı daha.Kocaman...O daha bir özenle süslenmiş ve altına onlarca paket konulmuş.
Nasıl?
İçini okşamadı mı? Ya da...ya da seni biraz olsun huzurlu hissettirmedi mi?
İşte böyle bir doğa manzarası eşliğinde yine düşündüm.Kendimi fikirlerin esiri yaptım adeta.
Sanki bütün her şeye tepki olarak doğmuştuk.Ya da her şey bize tepki olarak doğmuştu.Her şey bu kadar güzel ve masumken biz-insanlar-nasıl bu kadar çirkin ve kirli olabiliyorduk?
Veya
Bu dünya,bu evren bu kadar kirliyken biz nasıl temiz kalabiliyorduk?
Her şey ama her şey birbirine o kadar ters ilerliyordu ki bu apaçık ortadaydı.
Bu..evrenin bütün insanlığa bir şakasıydı.O bile bizi Ti'ye alırken biz -bence-her şeyi çok umursamıyor muyduk?
Soğumaya yüz tutmuş çay bardağımı avuçladım.Ve sonra yavaşça dudaklarımın arasına sıkıştırdım ve bir yudum alıp usulca geri yerine bıraktım.Bu sefer dikkatimi çeken ise bunca beyazlığa meydan okuyan kırmızı saçlı Bukalemun'du.O bu anın büyüsünü yakalayamamış gibi boş gözlerle etrafa bakıyordu.Gözleri benimle buluştuğu an anlamsız bir gülücük belirdi yüzünde.
"Ne oldu?"
"Hiiç.Kendini nasıl hissediyorsun?"
Derin bir nefes aldı.Sanki kendini yokluyordu böyle yaparak.Gözlerini sıkıca yumup bir süre öyle kaldı.Sonra sürme çekilmiş göz kapaklarını aralayıp tekrardan gülümseyip omuzlarını düşürdü.
"Aynı.Değişen hiçbir şey yok."
"Her zaman nasıl hissediyordun peki?"
Artık onun hakkında her şeyi bilmek istiyordum.Kardeş gibi büyüyüp düşman gibi ayrılmıştık.Ve ansızın karşıma çıktığı bir gün her şeyi ve hatta beni bile değiştirecek güce sahip olarak gelmişti.
"Ben hala kendimi anlamsız hissediyorum."dedi.O çok farklı biriydi.Tuhaftı.Ve bütün bunlar onu özel kılıyordu.Her şeye farklı bir perspektiften bakıyor,her şeyi farklı yorumluyordu.
Kaşlarımı çattım. "Anlamsız?"
"Evet Anlamsız.Sanki yok yere yaratılmışım gibi.Bu dünyada ya da evrende boşuna varım.Hiçbir şeye bir faydam yok.Yani ne bileyim işte.Cümledeki gizli özne gibi, olmasam da olur.Bu düzende bir şey değiştirmiyorum."
Gülümsedim.Ne diyebilirdim ki?Her şeyi eksiksiz özetliyordu. "Sen sadece kendini mi böyle görüyorsun?"dedim bu kez.Başını hiç olmadığı kadar emin salladı. "Tabii ki kendimi böyle görüyorum.Yararsız olan tek kişi benim."
Yine güldüm.Ama bu defa kaşlarını çattı. "Gülme aptal gibi.Doğruyu söylüyorum.Hem baksana kendine.Senin herkese bir yararın var.Hukuk okuyorsun.Yaşadığın yerde adaleti sağlıyacaksın.Bundan daha yararlı bir iş var mı?"
Evet doğru.Benim herkese belki de bütün Türkiyedeki herkese bir yararım olacaktı.Ama bu diğer insanları anlamsız kılmak için bir etken değildi.Hele Bukalemun için hiç değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General FictionHerkes sevilmek, herkes âşık olmak ister. Peki, aşkı bulacağına inanır mı herkes? Kahramanlarından çok aşk hikâyelerini sevmez miyiz hep? Hayatta bazı şeyler çok değerlidir. Karşınızdaki insanın sizin içinizi görebilmesi... Kalbinizi dinleyebilme...