"Aşığım anlıyor musunuz deli gibi aşık!!!"
Bilmem kaçıncı kez Bukalemunun söylediği bu klasik cümle karşısında derin bir nefes alıp verdim.Bazıları hayat ne kadar da basitti.Sadece tek düşündükleri şey kendileri ve aşk hayatları.Oysa hiçbir şey sadece bunlardan ibaret değildi.Kimilerinin mücadele etmesi gereken birçok şey varken kimileri de hem aşk hayatlarını yoluna koymaya hem de bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyordu.Tıpkı benim gibi.
Üstelik aşık olmakta bu kadar kolay mıydı?
Eğer öyleyse ben gerçekten çağın gerisinde kalmış yaşlı teyzeler gibiyim.
Söz konusu Bukalemunsa bu gerçekten büyük soru işaretlerine ve şaşkınlığa dönüşüyordu.
Bukalemun her gün farklı bir erkekle vakit geçiren,canı sıkılınca ayrılan ve canı isterse biriyle takılan bir tipti.Bilmiyorum onu bir katagoriye koymam gerekir miydi ama ben onu daha çok umursamaz insanlar sınıfına sokuyordum.Her şeyi dalgaya alan,kaderine kafa tutan biriydi sonuçta.
Ama şimdi karşıma geçmiş 'aşığım hemde deli gibi'diyordu.Bu gerçekten hiç inandırıcı gelmiyordu. "Bence sen aşık değilsin sadece öyle olduğunu zannediyorsun.Bir günde birine nasıl aşık olunabilir ki?"sorumu Bukalemun'a değilde Durul'a sormuşum gibi ona döndüm.Onunsa benden kalır yanı yoktu.Benim kadar o da Bukalemun'u tanıyordu ve bu konuşma ona da inandırıcı gelmiyordu.Beni onaylar gibi başını salladı. "Mehir'e kesinlikle katılıyorum.Sen aşık değilsin sadece biraz hoşlaşmışsın."dedi.Yüzümü buruşturarak tekrardan Durul'a döndüm. "Hoşlaşmak?"
"Evet hoşlaşmak.Yani hoşlantının biraz alt sınırı.Beğenmenin biraz üstü.Amaan neyse ne işte.Öyle bir şeyler olmuş."
Gerçekten ciddi anlamda bir zehirlenme geçiriyorum.Bu ikisi bir araya gelince güzel Türkçemizi öyle kirletiyor öyle pisletiyorlar ki bir dil bilimci görse bunları kesin dil kirliliği yapıyorlar diye çoktan ihbar etmişlerdi.
"Size aşık oldum diyorum ama siz anlamıyorsunuz.Marcus'um canımın içi...Beni bıraktı ve sıçan suratlı kıza gitti.Ah ben ne yapacağım şimdi."ve tekrardan salya-sümük ikilisi el sallayarak bize doğru geliyor. "Senin bu halini değil Marcus dedem bile görse arkasına bakmadan kaçar gider valla.Al sümüğünü sil."peçete kutusunu Bukalemun'un kucağına fırlatıp tiksinerek ona baktım.Aslında hakkını vermek gerekirse güzel bir kızdı.Hem de çok güzel.Bu Marcus denen cenabetin nasıl bu kızı bırakıp sıçan suratlı Caroline'a gittiğini anlayamıyorum. "Siz görmediniz tabii ki Marcus'umu o yüzden böyle konuşuyorsunuz."tekrardan iç çekip burnunu sildi ve birazdan belediye işçilerinin bile kaldıramayacağı derecede büyük bir sümük dağına bir peçete daha katıldı. "Tanrılar kadar yakışıklıydı.Masmavi deniz gözleri resmen ufuk çizgimdi.Sarı saçları güneşim beyaz teni sığınağımdı..."Elis Pera betimleme yaparsa ancak bu kadarı olabilir diyor yorumu kendime bırakıyorum.Tek kelimeyle berbat!!
"Marcuss dön ne olur,dön Marcus."
Allah seni taşa çevirsin emi Marcus.Her ne zırzavatsın bilmiyorum ama seni bir elime geçirirsem öldüreceğim.
"Yeter artık Elis Pera!Taktın bir Marcus zımbırtısına zırlayıp duruyorsun kaç saattir.Kendine gel artık.Bir erkek için ağlanır mı yavrum? O seni kaybetti sen değil.O ağlasın,üzülsün arkandan.Güzel bir kızsın.Elini sallasan ellisi.2 gün geçmeden unutup gideceksin."daha fazla dayanamayıp patlayıverdim.Benim de bir sabrım var yani.Bu ortam çoktan germeye başlamıştı bile beni.
"Senin böyle bir sorunun yok diye böyle yapıyorsun.Beni takmıyorsun.Evet ben hayatımda daha önce hiç ama hiç aşık olmadım.Ama Marcus benim için her şeyden önce hayatım için önemli biriydi.Siz yanımda yokken her an o yanımdaydı.Peki bana böbreğini verdiğini biliyor musunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General FictionHerkes sevilmek, herkes âşık olmak ister. Peki, aşkı bulacağına inanır mı herkes? Kahramanlarından çok aşk hikâyelerini sevmez miyiz hep? Hayatta bazı şeyler çok değerlidir. Karşınızdaki insanın sizin içinizi görebilmesi... Kalbinizi dinleyebilme...