"Beni nereye götürüyorsun?" dedim.
Zifiri karanlıkta bir ormana dalmıştık. Ağaçlar ürkütücü bir hal alırken bize rüzgârın etkisiyle haşırdayan yapraklar eşlik ediyordu. Ayaklarımdaki topuklu ayakkabılar sayesinde de yürümem epey zorlaşıyordu. Ama o bütün bunları umursamadan bileğimi sıkıca tutup bu ürkütücü ormanın içine daha çok çekiyordu beni.
"Nereye gidiyoruz?" dedim bu kez daha sert bir ses tonuyla. Bilmem kaçıncı kez sorduğum bu soruları cevapsız bırakmak onu tatmin ediyormuş gibi gülümsüyordu sadece. Ama bu kez korku ve endişede karışınca sesime bileğimdeki kolunu gevşetti ve durdu, onunla beraber bende.
Ay ışığı saçlarına ve yüzüne düşmüştü. Gözleri benimle buluşunca ayrı bir ışıltıyla kaplanıyordu. Gülümsedi. Ama çenesindeki çukurluğu sergileyecek kadar geniş ve derin bir gülümseme değildi bu. "Kaçırıyorum." Dedi yavaşça. Gözleri, kaşları, sesi ve duruşu gerçekten bunu yapıyormuş gibi ciddiydi. Bir yanım Azat'ın böyle bir şey yapamayacağını söylerken bir yanımda bu ciddiyeti başka bir şeyle bağdaştıramıyordu. Tereddüt ederek etrafıma baktım.
Gece yarısı, bir orman ve sadece ikimiz... Korkmam için yeterli sebeplerdi. "Hayır," dedim ondan bir adım uzaklaşarak ama ayaklarım buna izin vermiyordu. Paramparça olduklarını hissediyordum. "Hayır," diye yineledim bu kez de. Ayağım acıyla sızlarken buradan nasıl koşup kaçacaktım. Kaçsam da nereye kaçacaktım?
Azat'ta iki adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Ultra yakışıklı bir Mardin Ağasının oğlunun potansiyelli bir katil olabileceğini düşünemediğim için kendimi suçlarken belimi sıkıca kavrayıp beni kendine bastırdı. Hava soğuktu hatta bütün bedenimi titretecek kadar soğuktu ama o bana her dokunduğunda ya da aramızdaki mesafe sıfıra indiğinde ben Maldivlerde bir sahilde yakıcı güneşin altında güneşleniyormuş gibi oluyordum. Bunu nasıl yapabildiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Tek kaşını kaldırdı. "Seni kaçırmam demek sana zarar vereceğim anlamına mı geliyor?" Bakışlarım anında soğuktan kurumuş dudaklarına inerken, konuşurken tenime çarpan nefesiyle ürperdim. "Yani... Genelde potansiyelli katiller kaçırdıkları kurbanlarını..." hayal gücümün derinliklerine inmeme fırsat vermeden sözümü kahkahalarıyla kesti. "Potansiyelli katil ha?" tekrardan bir kahkaha patlattı. "Sende benim kurbanımsın." Onun bu anlamlandıramadığım kahkahasına sadece anlamsızca bakmayı tercih ettim. "Kaçırıyorum derken bundan bahsetmemiştim Mehir." Dedi kahkahalarına bir son verip ciddileşerek. "Birkaç saatliğine herkesten uzak kalabileceğimiz bir yere gidiyoruz demek istedim." Belimdeki parmaklarını gevşetip yeniden bileğime indirdi. Biraz önce nazikçe duran parmaklar bu kez daha sert bir şekilde tenimde duruyordu. "Kaçırıyorum derken böyle bir anlam çıkarabileceğimi düşünmüş olman beni daha zeki kılıyor. Gururlanmalı mıyım?" Sorarcasına ona bakarken o beni umursamayıp ıssız ormanda yürümeye devam etti.
Evet, kesinlikle gururlanmalıyım.
Ayağımdaki topuklar toprağa gömüldükçe adım atmam zorlaşıyordu. Özellikle de ayağıma dolanan çalılar işi daha da berbatlaştırıyordu. Eminim Azat beni sürüklemeseydi asla ve asla bu kadar yol kat edemezdim. Ancak canımın acısıyla daha fazla yürüyemeyeceğimi anladım, durdum. Ben durunca o da durdu. Karanlık üzerimize gölgelenirken ikimizde birbirimizi görmekte zorlanıyorduk. "Ne oldu?" dediğinde elimi ayak bileğime indirdim. Bir şey söylememe gerek kalmadan sorunu anlamıştı. "Ayakların..." dedi yere doğru eğilerek. "Çok acıyor." Dedim bu kez bende. Önce belimdeydi o parmaklar, sonra bileğimde ve bir kez dudağımda... Ama şimdi tam bacağımda hissediyordum. Her nazikçe okşamasında ürperiyordum. Bileğimden diz kapaklarıma doğru ilerledikçe bu eşsiz heyecana korku da çöreklendi. Bedenimde olmasına alışkın değildim. Kesinlikle alışkın değildim buna. Daha fazlası olursa? Bu ormanın içinde ya da gideceğimiz yerde daha fazlası olursa? Kendime engel olamayıp izin verirsem? Bütün bunlar daha çok korku ve daha çok endişe demekti. Onu durdurmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL
General FictionHerkes sevilmek, herkes âşık olmak ister. Peki, aşkı bulacağına inanır mı herkes? Kahramanlarından çok aşk hikâyelerini sevmez miyiz hep? Hayatta bazı şeyler çok değerlidir. Karşınızdaki insanın sizin içinizi görebilmesi... Kalbinizi dinleyebilme...