Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Bırak! Bırak, kurt kemirsin seni. Madem ki kurdun dişine göresin." - Mehmet Erte
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Aslı, uyan." Kollarımdan tutmuş beni sirkeleyen Ezgi'ye yarı baygın gözlerle baktım.
"Ne oldu?" dedim uykuya tekrar dalmak için uğraşıyordum.
"Hala kapıda" dediği anda kimden bahsettiğini, dün gece neler olduğunu hatırlamam ışık hızında bir saniyeye denk geliyordu sanırım.
Apar topar yerimden kalktım. Kesin öleceğim gözüyle baktığım sabaha gözlerimi açmıştım ve azrailim hala kapıda bekliyordu. Odanın içinde volta atmayı bırakıp Ezgi'ye baktım. Korkmuyordu ama benim için endişelendiğini anlayabiliyordum. Bu huzursuzluğa bir son vermem gerektiğini biliyordum.
Hızla merdivenlerden indim. Hiç düşünmeden kapıyı açtığım sırada Cesur ve Tolga hemen koltuktan kalkıp, karşıma dikildiler. Ezgi çoktan kapının köşesinde yerini almış tedirgin bir şekilde bizi izlemeye koyulmuştu.
İkiside uykusuz gözükmüyordu. Ya da üşümüş değillerdi ama bütün gece burada kaldıklarını üzerlerindeki kıyafetlerden anlayabiliyordum. Cesur'un elinde kurumuş kan izleri vardı. Camı kırmanın bedeli, diye geçirdim aklımdan.
"Arkadaşımı korkutuyorsunuz," dedim kendimden emin sesimle. Biraz tedirgindim ama şu an çekingenlik yapmanın hiç sırası değildi.
Tolga'nın bakışları kapının arkasına saklanan Ezgi'ye kaydı. Cesur'un kaşları hafif yukarı kalktı, beni taklit etmek için o da ellerini göğsünde birleştirdi.
"Peki seni korkutuyor muyuz?" dedi. Resmen benimle alay ediyordu.
"Gidin buradan. İkinizde!" dedim sorusunu duymazdan gelerek. Korkuyordum ama bunu bilmesine gerek yoktu.
Cesur ellerini iki yana çözüp üç adımda yanıma geldiğinde kalbimin atışlarını duymaması için dualar ediyordum. Göğsümde duran sol kolumu tutup kollarımı birbirinden çözdü. Dirseğimden aşağı kayan sıcak parmakları yaramın üzerinde durduğunda şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Baş parmağını yaramın üzerinde gezdirdi, gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.
"Ertelersin ama bundan kaçamazsın Aslı." Baş parmağını sert bir şekilde yaramın üstüne bastırdı. Canım acımamıştı ama bir şeylerin orada olduğunu bilmek içimi titretmişti.
Yüzünü bana doğru yaklaştırdı ve dudakları kulağımda küçük bir his bıraktı. Saçlarıma dokunan yüzünden huylanmıştım. Geri çekilmek için hamle yapacaktım ama sözleri beni durdurdu. "Beni nerede bulacağını biliyorsun. Seni bekliyorum." Ve benimle olan bütün temasını kopardı. Kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Bana bu kadar yakın durması içimi titretiyordu. Verandadan inip, arabaya doğru yürürken arkasından bakmakla yetindim.
Ağaç. Ağacın olduğu yerden bahsediyordu. Onu orada bulacağımı biliyordum işte. Buluşma yerimizi unutmamış olması Cesur'u bir an küçük bir çocuk olarak düşünmemi sağlamıştı.