Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Feda olsun gururumuz onu övmek yolunda! Dünyaya değer emreden sesindeki tatlılık Meleklerin kokusu var o latif vücudunda; O gözler bize esvab giydirir safi ışık." -Charles Baudelaire
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hayat her zaman bildiğini okur. Her seferinde planlar yapar ve yolumuzu bu planlara göre çizmek isteriz. Fakat, çoğu zaman hiçbiri gerçekleşmez ve bizler hayatın bizim için planladığı yolda ilerleriz.
Ben de şu an Cesur'un benim için çizdiği yolda ilerliyordum. Asfaltın yüzüne sereserpe uzanmış beyaz çizgiler gözlerime dolanıyordu.
Cesur'un yanı başımda duran varlığı unutmaya çalışıyordum. Onu görmesem bile varlığı bir sarmaşık gibi ruhumu sarıyordu. Kokusu burnuma dolup içimi tütsülüyordu.
Daldığım beyaz çizgilerden uzaklaşıp, yolun gerçekten nereye uzandığını anlamaya çalıştım. Henüz şehir merkezine bile ulaşmamıştık ki -yirmi dakikalık uzaklıkta olan şehir merkezine- çoktan gelmiş olmamız lazımdı. Aksine ağaçlık alanlar sıklaşmaya başlamıştı.
Cesur'un beni havaalanına falan götürdüğü yoktu. Korkuyla kaplanmış kalbim derin uykusundan uyanıp göğüs kafesimi zorlayarak atmaya başladı. Cesur'a baktım. Bakışlarım avlanmayı bekleyen yavru bir ceylanı anımsattığını biliyordum. Karşımda duran kişinin bir kurtadam oluşu, yavru ceylan tezimi doğrulayabilirdi.
"Nereye gidiyoruz?" Ürkek bir ceylan gibi vahşi bir hayvanın tepkilerini izliyordum. Gözlerini kısarak yola odaklanması kaşlarının hafif çatılmasına sebep oluyordu. Sarıya çalan gözleri birkaç saniye yoldan ayrıldı ve yüzümü inceledi.
"Korkuyor musun?" Korkunun kokusunu almış, avına sinsice yaklaşan vahşi bir hayvandan farksız değildi Cesur gözümde. Bu yüzden korkuyordum ama irademin hala benim avuçlarımda olduğunu hatırlamak cesaret filizlerine tutunmamı sağlıyordu. Cevap vermemeyi tercih ettim. Korktuğumun zaten farkındaydı, yine de itiraf edemezdim. "Beni gideceğim yere götüreceğini söylemiştin?"
"Nereye gidiyordun ki?" diye sordu ölüm sakinliğiyle. Avıyla oyun oynuyordu Cesur.
"Buna insan kaçırmak denir." diye soludum. Rızam olmadan resmen beni dağa kaldırıyordu. Ve ben kesinlikle yırtıcı bir kurtadamla olma fikrinden hiç hoşnut değildim.
Cesur sanki komik bir şey söylemişim gibi güldü.
Onu ilk kez gerçek anlamda gülerken görmek korkak kalbimi dalından kopmaya hazır bir yaprak gibi titretti. Beyaz dişleri inciden bir kolye misali dudaklarının arasında sallandı bir müddet ama fazla sürmedi.