Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Fakat herkes bilir ki hayat, yaşama zahmetine değmeyen şeydir." -Albert Camus
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yarım saatin ardından kampın orada durduk. Cansu hızlı bir manevra ile arabasını park ettikten sonra birlikte sürünün toplandığı yöne doğru yürüdük. Cansu'nun peşine takılmıştım çünkü burası benim için yabancı bir yerdi. Gözlerim Cesur'u aradı ama onu hiçbir yerde göremedim.
Toplanma alanına vardığımızda birçok kişi orada bekliyordu. Herkes dikkatlice Ateş'i dinliyordu çünkü Ateş onlara ne yapmaları gerektiğini söylüyor gibiydi. Ateş'in kızıl saçları buradan bile parlıyordu, onlara doğru yaklaştıkça güneşte daha çok belirginleşen çilleri gözüme çarptı.
"Tilki ve Akın onların peşinde. 3 gruba ayrıldıktan sonra kasabanın sınırında nöbet tutacaksınız. Liderimiz ve grup 5, Vakur sürüsünün peşinde. Eğer onları görürseniz saldırın."
Ateş'in verdiği bu net emir karşısında herkes korkusuzca başını salladı. Önde duran iki kişi bir adım öne çıktı ve havaya salladığı bir işaretle gruplar eşit bir şekilde üçe ayrıldı. İlk grup alanın hemen sağına doğru yöneldi. İkinci grup ise alanın arkasından koşarak ormanın içine daldı. Üçüncü grup ise Ateş'i bekliyordu ama Ateş bizi görünce gruba seslendi.
"Önden, nehrin kuzeyinden sınıra doğru koşun. Size yetişeceğim," dedikten sonra üçüncü grup da hiç beklemeden alandan ayrıldı.
Ateş bize doğru yöneldi. Cansu, "Neler oluyor?" diye sordu merakla.
"Henüz bilmiyoruz. Bir tür keşif yapıyor olabilirler." dedi Ateş ve ardından kızıl saçlarını karıştırdı.
"Ben de sizinle geleceğim," dedi Cansu çantasının kolunu başından geçirerek.
"Yeni doğanların başında birinin olması gerekiyor," dedi Ateş kaşlarını çatarak. "Onlara göz kulak olmalısın."
Daha sonra Ateş varlığımı hatırlamış olacak ki bana döndü. "Ateş, sürüyü kovalamaya gitti ama endişelenecek bir şey yok."
Başımı sallamakla yetindim. Ateş'i yıllar önce tanımıştım ama eskiden tanıdığım haliyle şu an ki hali arasında dağlar kadar fark vardı. Büyümüş ve güçlenmişti. Daha ciddi ve vahşi görünüyordu.
Cansu bir süre sessizliğinin ardından "Dikkat et," diye söylendi. Bunu o kadar çekingen bir tavırla söylemişti ki kaşlarımı çatmadan edemedim. Cansu'yu bu zamana kadar hiç çekingen bir halde görmediğim için şaşırdım.
Ateş, Cansu'ya dönüp baktı ama Cansu'nun bu tavrının farkında olmadığından emindim. "Her zaman ki yaptığım şey. Gözcüler hala yerinde. Tehlikeli bir şey olursa ara." Cansu'nun omzuna eliyle destek verircesine bir kez vurdu ve koşarak gözden kayboldu.
İkimiz de Ateş'in ışık hızında gidişini seyrettik. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Cansu binaya doğru yürüdüğünde onu takip ettim ama kafam hala karışıktı.