34

53.8K 3.2K 421
                                    


"Belki bir kuruntudur yaralayan kalbimi.
Her insan bir uyumsuzluktur ölü olmadıkça."
-Turgut Uyar

"Ürkütücü," diye mırıldandım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



"Ürkütücü," diye mırıldandım. Yaklaşık bir saattir evin önünde oturuyorduk. Cesur'un bir verandası yoktu ama güzel bir bahçeye sahipti. Oturabileceğimiz iki sandalye ve bir masa bahçenin bir köşesinde duruyordu ve biz ağaçların ardından zar zor kendini gösterebilen güneşin tadını çıkarıyorduk. Sık ağaçların hüküm sürdüğü ormanlık alanın içinde kulübeye benzeyen bir evi vardı Cesur'un. 2 oda bir solan ve güzel bir bahçeye sahip ürkütücü bir ev.

Cesur abartılı bir şekilde ciğerlerine doldurduğu oksijeni doğaya saldı. "Ürkütücü ama huzur verici."

"Yaa ne demezsin," dedim sağ bacağımı diğer bacağımın üzerine attıktan sonra. "Artık lider sen misin?" diye sordum güneşten kıstığım gözlerimi Cesur'a çevirerek. Dizlerinin hemen üzerinde biten gri bir şort ve üzerine geçirdiği beyaz tişörtle bile oldukça yakışıklı görünüyordu. Bacakları epeyce uzun ve omuzları dik ve genişti. İri yarı bir vucuda sahip değildi ama kasları uzun süre spor yapmasa bile erimeyecek cinstendi. Sakalları hafif uzamıştı ama saçları hala aynı kısalıktaydı.

Cesur'un nasıl bir lider olabileceği canlandı gözümde. Davranışlarıyla orantılı olan yüz hatları ve bakışları Cesur'a liderlik vasıflarını yüklüyordu. Üzerinde eğrelti durmazdı kesinlikle.

"Henüz değil," diye mırıldandı ve yüzünü buruşturdu.

"Kazanan lider olmayacaksa Kuzgun senden ne istiyordu?" Herkes bunun bir liderlik düellosu olduğunu söyleyip duruyordu. Düellonun galibi Cesur ise nasıl hala lider değildi.

"Kuzgun beni halt edebilseydi eğer son bir düellosu kalıyordu." Aklına komik bir şey gelmiş gibi güldü. "Az kalsın nalları dikiyordu pezevenk."

"Yani lider olabilmek için son bir düellon kaldı," dedim soru işaretlerine yer bırakmamak için.

Cesur beni başıyla onayladı. "Ne zaman?"

"Daha zamanı var."

"Kiminle?" dediğimde bana baktı. Her şeyin bu kadar gizemli olması beni geriyordu.

"Şimdilik bunu bilmene gerek yok." Anlaşılan güneş Cesur'un çenesini bu kadarcık gevşetebilmişti.

"Ezgi'yi arayabilir miyim?" diye sordum. Bütün eşyalarım Ezgi'yle beraber İngiltere'ye gitmişti ve kol çantam da büyük ihtimal Kuzgun'un deposunda bir yerlerde unutulmuştu.

Cesur şortunun cebinden telefonunu çıkarıp bana uzattı. Telefonunu aldıktan sonra ayağa kalktım ve biraz uzaklaştım. Gözden kaybolmamak için Cesur'u görebileceğim bir alanda duruyordum.

Numarayı tuşlayıp "ara"ya bastığımda gözlerim hala Cesur'daydı. Başını arkaya doğru atmıştı. Gözleri kapalıydı ve güneşin tadını çıkarmakla meşguldü.

MühürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin