Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Toprak alır ancak hakkı olan bedenimi, Daha iyi parçam, ruhum ancak senindir." -Shakespeare
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Akşam 9.
Tolga'nın gittiğini duymuştum. Sonrasında tek bir çıt dahi duymadım. Bir süre uyumama rağmen iki saat boyunca öylece dolanıp duruyordum.
Tedirgindim. Çekiniyordum. Cesur'la aynı evde -onun evinde- ve yalnız olma fikri beni geriyordu. Bunca saat boyunca Cesur'un beni kontrol etmeye gelmemesini evde olmayışına bağladım ve mutfağa gidip karnımı doyurmaya karar verdim.
Salona çıktığımda ev karanlıktı. Mutfağa adımımı attım ama ışığı yakmaktan çekindim. Direkt buz dolabına ilerledim. Buz dolabının ışığı mutfağı aydınlattı. Pek dolu değildi ama işime yarayan hazır sandviçlerden birini kaptım ve oturma odasına doğru yürüdüm.
Sandviçimden bir ısırık alıp perdeyi araladım. Bahçenin iki köşesinde evin etrafını aydınlatan sokak lambaları yanıyordu. Ay yarım şeklini almış kendini göğe asmıştı bu gece. Yapraklar bahçeye ve ormanın yüzüne sessizce dökülmüştü.
Evin içi loş ışıkla aydınlandığında hemen arkamı dönüp sırtımı duvara yasladım. Elimdeki sandviç parmaklarım arasında ezildi.
Cesur, üçlü koltuğa gömülmüş, bir eli sehpanın üzerinde duran abajurun düğmesindeydi. "Burada ne işin var?" diye sordum şaşkınlıkla. Bütün gece burada oturduğuna inanamıyordum.
Kaşları alayla havaya kalktı ve sen ciddi misin der gibi baktı. "Burası benim evim."
Elimdeki sıktığım sandviçi serbest bıraktım ve orta sehpanın üzerine koyarak tekli koltuğa oturdum. "Evet ama geldiğini duymadım," diye düzelttim cümledi. Asıl benim burada ne işim vardı.
"Hiç gitmedim," diye söylendi umursamaz bir tavırla. Gözleri bir tur evin içinde dolaştı.
"Anladım." Gözleri beni bulduğunda sandviçime bakıyordum. Konuşacak neyimiz vardı doğru düzgün.
Yaşadığımız son olaylar hakkında tekrar tekrar sorular sorsam aynı kaçamak cevaplarla idare edecektim. Aramızdaki bu bağın ise bir işe yaradığı yoktu. Başıma gelen onca şeyden sonra canımın güvenliği için Cesur'un yanındaydım. Ona ne kadar güveniyordum?
Bilmiyorum..
"Cesur?" İsmi dudaklarımdan fısıltıyla döküldü. Cesur. Çok nadir kullanıyordum ismini. Oysa ben sessizce, sevinçle, bağırarak... Her türlü telaffuzla haykırmak istiyordum ismini.