Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Henüz vaktin varken tomurcukları topla. Zaman hala uçup gidiyor. Ve bugün gülümseyen bu çiçek, Yarın ölüyor olabilir." -Ölü Ozanlar Derneği
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Bu durumdan Cesur'a bahsetmeyelim."
Kuzgun çoktan gitmişti ve Cesur'un da ne zaman uyanacağı belli değildi. Onu odasına taşımıştık ve biraz dinlenmesi için yalnız bırakmıştık.
Tolga imalı bir şekilde bana baktı. "Söylemesem bile anlayacaktır."
"Neyi?" diye sordum. "Aramızda bir şey olmadığını biliyorsun. Sarılmasına ben de bir anlam veremedim ama uzatmaya gerek yok. Hem Cesur'un güç toplaması gerekiyor. Onu böyle şeylerle meşgul etmeyelim."
Tolga koltuktan kalktı. "Bu sandığın kadar basit bir şey değil."
"Tamam," diye mırıldandım. Belli ki Tolga Cesur'dan bir şey saklamak istemiyordu. "İyi olduğunu hissettiğimde kendim söyleyeceğim."
Tolga omuzlarını indirdi. Kabul etmiş gibi görünüyordu. Cesur'un hemen iyileşmesini o da istiyordu. Bu haldeyken onun herhangi bir kavgaya dahil olmasını istemiyorduk.
"Gidip yiyecek bir şeyler alacağım. Sen de Cesur'un yanında dur. Sana ihtiyacı var."
Tolga'yı onayladım. Saat çok geç olmuştu ama bütün gün hiçbir şey yemediğimiz için kurt gibi açtık. Tolga gelene kadar ben de Cesur'un yanında durmaya karar verdim.
Odasının kapısını araladığımda hala uyuyordu. Nefesleri düzenliydi ve rahat görünüyordu. Yatağın hemen köşesine, yere oturdum. Biraz zayıflamış ve sakalları da uzamıştı. Göz altlarındaki hafif morluklar halsizliğini ortaya koyuyordu.
Elini tuttum. Soğuktu. Üşüyor muydu? Onu seviyordum. Benim için ölmüş olan her şey artık canlıydı ve kıpırdıyordu. İçimdeki hissettiğim büyük coşkuyu, sevinci hesapsızca yaşamak istiyordum.
Cesur'u tekrar bulmuştum. Defalarca kaybettiğim halde onu her bulduğumda kalbim yeni doğmuş bir çocuğun kalbi kadar temiz ve saftı. Elini sıktım. Bir daha bırakmak istemiyordum onu.
Yarın uyanabilir miydi? Gücünü tam olarak ne zaman toplayabilirdi? Hasta olmasını bile istemiyordum. Onu ilk gördüğüm anı hatırladım. Minicik ellerimizin olduğu günleri. O gün küçücük bedenine rağmen korkusuz ve cesurdu.
Her zaman sağlıklı ve korkusuz olarak gördüğüm Cesur bir süredir hastaydı. Onu her gördüğümde gün be gün daha kötü olmuştu ama ben umursamamıştım bile. Ne halde olduğunu merak etmemiştim. Her koşulda iyi olabilecek gibi geliyordu ama şu an halsiz bir şekilde yatan da Cesur'un ta kendisiydi.
O da bir insandı. Her zaman cesaretli ve korkusuz değildi. Yaralanabilir, hastalanabilir ve bazen korkabilirdi. Bütün olumsuzluklara göğüs geremeyebilir ve hatta ölebilirdi.