Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Çığlık çığlığa, nefessiz Yırta yırta, acımasız Bir tatlı özlemden Şiddetli bir boşluğa doğru." - Oruç Aruoba
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Tribünde oturuyorum ve yanımda her zaman ki gibi gülen yüzüyle Cansu vardı. Buzlu kahvemden bir yudum aldım. Tribün öylesine kalabalıktı ki bazen Cansu'nun ne dediğini bile duymuyordum. İnsanlar bağırıyor ve düellonun bir an önce başlamasını istiyorlardı.
Tribünün ön kısmında, kasabanın önde gelenleri oturuyordu. Tahminimde o kısım VIP'ler için ayrılmıştı ve sahayı çok net görebiliyorlardı. Aralarında tanıdığım çok fazla kişi yoktu, buradan onların yüzünü görmek zaten çok zordu.
Sahanın göremediğimiz bir bölümünden elinde mikrofonla bir adam belirdi ve sessiz olmamız için bize seslendi. Bütün gürültü bir düdük sesiyle son bulmuştu. Güneş tepede parlıyordu.
Adam önce genel bir konuşma yaptı. Bu bölüm sıkıcı olduğu için kahvemden bir yudum daha aldım. Önce gelen VIP'leri selamlıyor sonra da tezahüratlarımız için bize teşekkür ediyordu.
Düellonun asıl amacına geldiğinde dikkatimi adama verdim. Bu düellonun bir son mu ya da başlangıç mı olduğunu sorduğunda tribün tekrar ayaklandı ve bütün şehir inledi.
Adam tekrar düdük çaldığında herkes zor da olsa sakinleşebildi ama sesler tamamiyle kesilmiş değildi. Hala davullar çalıyor ve insanlar bağırmaya devam ediyordu. Adam Cesur'un adını söylediğinde ise ayağa fırladım.
Ani fırlayışım beni sersemletti ve gözüm bir anlığına karardı. Elim refleks olarak karnıma gittiğinde her şeyin yolunda olup olmadığını kontrol ettim. Herhangi bir sızım ya da acım yoktu.
Sahanın kapısı açıldı ve Cesur içeri girdi. Üzerindeki beyaz gömleği görünce gülümsedim. Sahaya kıyafetsiz çıkmaması konusunda onu kesin bir dille uyarmıştım. Beni dinleyeceğini sanmıyordum ama bu davranışı birden bire içimi ısıttı.
Sahanın ortasına doğru yürürken tribünü selamladı. Bu selamlayışı büyük bir gürültüye sebep oldu. Cansu yanımda, kulaklarımı kanatacak kadar bağırıyordu. Ben de bağırmak istedim ama dikkatli olmam gerekiyordu. Bu yüzden sadece Cesur'u izlemekle yetindim.
Cesur yerini aldığında ise diğer anons duyuldu ve sahaya Ulu Kurt adımını attı. Beyaz ve hafif uzun saçları buradan bile parlıyordu. Üzeri çıplaktı ve altında sadece ketenden yapılmış gri, bol bir pantolonu vardı.
Maçın sonunda bütün kıyafetlerin parçalanacağından emindim.
Başlama sireni çaldığında ise kalbim duracakmış gibi oldu. Cesur saniyeler sonra kurt formuna dönüşecekti ve bizim için bu düelloyu kazanacaktı. Neden bilmiyorum ama aklımdaki fikir tamamen buydu ve sonuna kadar bu düşünceye inanıyordum.