Mühür taşı gerçek mührüne kavuştuğunda kıyamet kopmalıdır. Her kıyametin sonunda, yitirilen hayatlar olur. Bu şeref hangimize ait?
•Parmağımı dövmesinin çemberinde dolaştırdım bir tur. "Hissediyor musun?" diye sordum acıyla. "Tam burada koca...
"Nehir merhametsiz. Ağaçlar hissiz. Bulutların arasında büsbütün kurtulmaya çalışan ay kayıtsız." -Sami Paşazade Sezai
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Kızın bir boka yaradığı yok."
Kuzgun'un sinirinden evde bulunan bütün adamlar nasibini almıştı. Bense çevremde olan biten hiçbir şeyi idrak edemiyordum. Bütün bedenim buz kütlesi gibi hareketsiz duruyordu.
Buraya gelmememin, bu halde olmamın nedeni Cesur'du. Yine de bütün acıları çeken bendim ve benim için gelen hiç kimse olmamıştı. Akıbetimin ne olacağını merak ettiğimden uykuya direniyordum. Gözlerimi ve beynimi açık tutmam gerekiyordu.
"Nerede lan bu kız!" dediğinde yerde parçalanan vazo da Kuzgun'nun sinirinden nasibini almış oldu. "Nerede gördü de mühürlendi bu herif!"
Gözlerimi Kuzgun'a diktim. Benim burada olduğumu unutmuş görünüyordu. Ne halde olduğumun farkında bile değildi. Cesur ile bir alakam olmadığını anlamış olması gerekirdi. Beni ne zaman bırakacağını merak ediyordum.
Genç biriydi. Yüz çehresi kemikliydi ve vücudu kusursuz görünüyordu. Her zaman kaşları çatık ve her an birine saldıracakmış gibi bir duruşu vardı. Üzerinde dün akşamdan farklı ama yine takım elbise vardı.
Gözlerini bana dikti. Bir pislikmişim gibi nefretle bana bakması midemi bulandırıyordu. Yüzüne tükürmek istiyordum.
"Götürün şu kızı," dedi adımlarını olduğum yere atarken. Eliyle çenemi tutup, yüzümü sabitledi. O kadar sıkı tutuyordu ki kafamı çekmeye çalışsam kırılabileceğinden korktum bir an.
"Tatlı kızımız evininin yolunu biliyordur herhalde."
Sertçe çenemi bırakınca, arkamdaki adamlardan birkaçı emri almış olacak ki, beni yerden kaldırdılar ve arabaya doğru yürüdük.
Birkaç kilometrelik gittikten sonra otoyolda araba durdu. Yanımda oturan adam bağlı olan ellerimi çözdü ve beni dışarı attı.
Daha ne olduğunu anlamadan araba asfalt yolda hareket etti.
"Beni burada bırakamazsınız," diye bağırdım gözden kaybolan arabanın ardından.
Ağlamaya başladım. Korkudan, sinirden, üşüdüğümden, halsizliğimden. Ağlamak için o kadar sebebim vardı ki. Kendimi tutmamın hiçbir anlamı yoktu.
Pijamalarımla otoyolun ortasında öylece kaldım. Olduğum yerde saymanın bir anlamı olmadığını düşünerek yürümeye başladım. Nereye gittiğim hakkında bir fikrim yoktu. Önüme şehir merkezi, yerleşim alanı ya da herhangi bir evin çıkması için dua etmeye başladım. Arkamdan araba geliyor mu diye sürekli kontrol ediyordum.